Kanal/Sina ve Filistin/Suriye Cephesi'nde dört yıl boyunca vuku bulan çeşitli muharebeler, Birinci Dünya Harbi'nin başlangıcı, cereyanı ve sonuçlarından bugüne kadar yansıyan sorunları dahi beraberinde getirecek kadar önemli olaylara sahne olmuştur. Bu bağlamda mezkûr cephede vuku bulan savaşlar, Birinci Dünya Harbi'nin Osmanlı Devleti açısından kaderini tayin edecek sonuçlara haiz olduğu gibi günümüz coğrafyasında ortaya çıkartılan sorunların da temelini teşkil etmiştir. 1915 yılında Osmanlı Devleti'nin çeşitli gayelerle icra etmeye karar verdiği 1. Kanal Harekâtı, tam bir planlama ile icra edilemediği için başarısız olmuştur. 1916 yılında gerçekleştirilen 2. Kanal Harekâtı'nda Katya Muharebesi'nde zafer kazanılsa dahi, Romani Muharebesi'nde alınan yenilgi ile Osmanlı birlikleri üç yıl devam edecek savunma savaşlarına hazırlanmak zorunda kalmıştır. Cephe'nin Kanal üzerinden açılmasıyla başlayan savaşlar, 1916 yılının ikinci yarısı itibarıyla Sina bölgesi üzerinde yoğunlaşmış; 1917 yılında Filistin bölgesine, 1918 yılı son çeyreğinde ise Suriye'ye ulaşmıştır.
Osmanlı Ordusu, İngilizlerin Gazze ve çevresindeki kritik yerleri alma girişimlerini 1. ve 2. Gazze Muharebeleri'nde kazandığı büyük zaferlerle engellemiştir. Bununla birlikte büyük bir hazırlığa girişen İngilizler, Kasım 1917'de başlattığı 3. Gazze Muharebeleri olarak anılan harekatta, Birüssebi ve Gazze ile çevresini ele geçirmiştir. Bu süreçte Haçlı/Siyonist aklın bir ürünü olarak ilan edilen Balfour Deklarasyonu şüphesiz bu cephede yaşanan gelişmelerden ayrı düşünülemeyecek kadar arka planı olan bir gelişme idi. Bu ilanla birlikte İngiliz Ordusu'nun aynı anda Kudüs üzerine hücuma geçmesi de bir rastlantı değildi. Nitekim 9 Aralık 1917'de Kudüs'ün düşmesi, Osmanlı Devleti ve İslam Dünyası için önemli bir kayıpken Haçlı/Siyonistler için kurdukları planların gerçekleşmesi yönünde büyük bir adım olmuştur.
Osmanlı Ordusu, Kudüs'ün kaybından sonra Nablus'un güneyinde tahkimat oluşturmuş ve 1918 Eylül ayına kadar İngilizlerin gerçekleştirdiği dört önemli harekâtı başarısız kılmayı bilmiştir. Bununla birlikte Filistin/Suriye'nin geleceğini tam anlamıyla tayin edecek olan gelişme, 19-21 Eylül 1918 tarihinde vuku bulan Nablus/Meggido Harbinde olmuştur. Bu savaşta 4. 7. ve 8. Osmanlı Orduları, ağır bir yenilgi alarak geri çekilmiştir. Neticesi çok ağır olan bu savaş sonrası Filistin'in tamamı ile Ürdün, Lübnan ve Suriye Vilayeti Osmanlı Ordusu'nun denetiminden çıkmıştır. Osmanlı Ordusu Mondros Mütarekesinden kısa bir süre önce Halep'in güneyinde savunma tertibatı alabilmişse de, mütarekeye 4 gün kala Halep'te kaybedilmiş ve İngiliz birlikleri ancak Halep'in kuzeyinde durdurulabilmiştir. 1915-1918 yılları arasında Kanal/Sina ve Filistin/Suriye Cephesi'nde vuku bulan irili ufaklı birçok harp, sonuç itibariyle Osmanlı Devleti açısından fevkalade olumsuz sonuçlanmıştır.
Bu savaşlarda birçok Anadolu evladı, binlerce kilometre uzaktaki köylerinden, şehirlerinden Filistin'e, Ürdün'e, Sina'ya gelerek vatan uğrunda savaşmış ve kahramanca çarpışarak feda-yı can eylemiştir. Sonuç itibariyle bu kitap, Kanal/Sina ve Filistin/Suriye Cephesi'ndeki olayları ve savaşları stratejik bakış açısı ve tarihi perspektifte ortaya koyarken “Son Büyük Savunma Çanakkale'de İslam Coğrafyasından Şehitler” isimli kitabın da bir devamı niteliğinde hazırlanmıştır. “İslam Coğrafyasından Şehitler” kitabında, o dönem Osmanlı vatanının bir parçası olup şuan sınırlarımız dışında kalan bölgelerden Çanakkale'ye gelerek şehit olan askerler konu edinilmişti.
Bu kitapta ise günümüzde Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yer alan şehirlerden askerlerin, İslam coğrafyasının diğer toprakları için nasıl canlarını siper ettikleri ortaya konulmaya çalışılmış ve şehitlerin künyeleri tek tek hazırlanmıştır. Bu kapsamda Nisan 2018 itibariyle Milli Savunma Bakanlığı Arşivi kayıtlarından tespit edilen 3.886 şehidin bilgilerine yer verilmiştir.
Kanal/Sina ve Filistin/Suriye Cephesi'nde dört yıl boyunca vuku bulan çeşitli muharebeler, Birinci Dünya Harbi'nin başlangıcı, cereyanı ve sonuçlarından bugüne kadar yansıyan sorunları dahi beraberinde getirecek kadar önemli olaylara sahne olmuştur. Bu bağlamda mezkûr cephede vuku bulan savaşlar, Birinci Dünya Harbi'nin Osmanlı Devleti açısından kaderini tayin edecek sonuçlara haiz olduğu gibi günümüz coğrafyasında ortaya çıkartılan sorunların da temelini teşkil etmiştir. 1915 yılında Osmanlı Devleti'nin çeşitli gayelerle icra etmeye karar verdiği 1. Kanal Harekâtı, tam bir planlama ile icra edilemediği için başarısız olmuştur. 1916 yılında gerçekleştirilen 2. Kanal Harekâtı'nda Katya Muharebesi'nde zafer kazanılsa dahi, Romani Muharebesi'nde alınan yenilgi ile Osmanlı birlikleri üç yıl devam edecek savunma savaşlarına hazırlanmak zorunda kalmıştır. Cephe'nin Kanal üzerinden açılmasıyla başlayan savaşlar, 1916 yılının ikinci yarısı itibarıyla Sina bölgesi üzerinde yoğunlaşmış; 1917 yılında Filistin bölgesine, 1918 yılı son çeyreğinde ise Suriye'ye ulaşmıştır.
Osmanlı Ordusu, İngilizlerin Gazze ve çevresindeki kritik yerleri alma girişimlerini 1. ve 2. Gazze Muharebeleri'nde kazandığı büyük zaferlerle engellemiştir. Bununla birlikte büyük bir hazırlığa girişen İngilizler, Kasım 1917'de başlattığı 3. Gazze Muharebeleri olarak anılan harekatta, Birüssebi ve Gazze ile çevresini ele geçirmiştir. Bu süreçte Haçlı/Siyonist aklın bir ürünü olarak ilan edilen Balfour Deklarasyonu şüphesiz bu cephede yaşanan gelişmelerden ayrı düşünülemeyecek kadar arka planı olan bir gelişme idi. Bu ilanla birlikte İngiliz Ordusu'nun aynı anda Kudüs üzerine hücuma geçmesi de bir rastlantı değildi. Nitekim 9 Aralık 1917'de Kudüs'ün düşmesi, Osmanlı Devleti ve İslam Dünyası için önemli bir kayıpken Haçlı/Siyonistler için kurdukları planların gerçekleşmesi yönünde büyük bir adım olmuştur.
Osmanlı Ordusu, Kudüs'ün kaybından sonra Nablus'un güneyinde tahkimat oluşturmuş ve 1918 Eylül ayına kadar İngilizlerin gerçekleştirdiği dört önemli harekâtı başarısız kılmayı bilmiştir. Bununla birlikte Filistin/Suriye'nin geleceğini tam anlamıyla tayin edecek olan gelişme, 19-21 Eylül 1918 tarihinde vuku bulan Nablus/Meggido Harbinde olmuştur. Bu savaşta 4. 7. ve 8. Osmanlı Orduları, ağır bir yenilgi alarak geri çekilmiştir. Neticesi çok ağır olan bu savaş sonrası Filistin'in tamamı ile Ürdün, Lübnan ve Suriye Vilayeti Osmanlı Ordusu'nun denetiminden çıkmıştır. Osmanlı Ordusu Mondros Mütarekesinden kısa bir süre önce Halep'in güneyinde savunma tertibatı alabilmişse de, mütarekeye 4 gün kala Halep'te kaybedilmiş ve İngiliz birlikleri ancak Halep'in kuzeyinde durdurulabilmiştir. 1915-1918 yılları arasında Kanal/Sina ve Filistin/Suriye Cephesi'nde vuku bulan irili ufaklı birçok harp, sonuç itibariyle Osmanlı Devleti açısından fevkalade olumsuz sonuçlanmıştır.
Bu savaşlarda birçok Anadolu evladı, binlerce kilometre uzaktaki köylerinden, şehirlerinden Filistin'e, Ürdün'e, Sina'ya gelerek vatan uğrunda savaşmış ve kahramanca çarpışarak feda-yı can eylemiştir. Sonuç itibariyle bu kitap, Kanal/Sina ve Filistin/Suriye Cephesi'ndeki olayları ve savaşları stratejik bakış açısı ve tarihi perspektifte ortaya koyarken “Son Büyük Savunma Çanakkale'de İslam Coğrafyasından Şehitler” isimli kitabın da bir devamı niteliğinde hazırlanmıştır. “İslam Coğrafyasından Şehitler” kitabında, o dönem Osmanlı vatanının bir parçası olup şuan sınırlarımız dışında kalan bölgelerden Çanakkale'ye gelerek şehit olan askerler konu edinilmişti.
Bu kitapta ise günümüzde Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yer alan şehirlerden askerlerin, İslam coğrafyasının diğer toprakları için nasıl canlarını siper ettikleri ortaya konulmaya çalışılmış ve şehitlerin künyeleri tek tek hazırlanmıştır. Bu kapsamda Nisan 2018 itibariyle Milli Savunma Bakanlığı Arşivi kayıtlarından tespit edilen 3.886 şehidin bilgilerine yer verilmiştir.