Evin çizgili pijamalı ve siyah çoraplı erkeği somyada ayaklarını uzatmış, elinde sigara, bir yandan radyodaki naklen maçı hararetle dinliyor bir yandan da TRT Pazar programını izliyor. Ekranda Erkan Yolaç. Mikrofonu yarışmacının ağzına dayamış
‘’Mehter marşıyla gelip, İzmir marşıyla gideceksiniz inşallah. Evet mi?'' diye soruyor.
‘'Evet.'' diyor yarışmacı. Erkan Yolaç zıplıyor.
Ocakta kaynayan düdüklü tencerenin sesi ve kış günlerinin vazgeçilmezi turşu...
‘'Hanııım! Öldük açlıktan. Yemekte ne var?''
‘'Eşşeğin bacağı var! Şu sobaya kömür at azıcık.''
Ah ne gece!
Taş plakta, cızırdayarak inleyen eski alaturka bir şarkı,
Işık sarı, loş...
Elimde kağıt kalem.
Siyah beyaz bir Türk filminin içindeyim.
Ah bu şehir!
Ah gel de içme, gel de yazma...
Evin çizgili pijamalı ve siyah çoraplı erkeği somyada ayaklarını uzatmış, elinde sigara, bir yandan radyodaki naklen maçı hararetle dinliyor bir yandan da TRT Pazar programını izliyor. Ekranda Erkan Yolaç. Mikrofonu yarışmacının ağzına dayamış
‘’Mehter marşıyla gelip, İzmir marşıyla gideceksiniz inşallah. Evet mi?'' diye soruyor.
‘'Evet.'' diyor yarışmacı. Erkan Yolaç zıplıyor.
Ocakta kaynayan düdüklü tencerenin sesi ve kış günlerinin vazgeçilmezi turşu...
‘'Hanııım! Öldük açlıktan. Yemekte ne var?''
‘'Eşşeğin bacağı var! Şu sobaya kömür at azıcık.''
Ah ne gece!
Taş plakta, cızırdayarak inleyen eski alaturka bir şarkı,
Işık sarı, loş...
Elimde kağıt kalem.
Siyah beyaz bir Türk filminin içindeyim.
Ah bu şehir!
Ah gel de içme, gel de yazma...