Bizi Saran Deniz’de Rachel Carson denizlerle kurduğumuz özel ilişkiye değinmeyi ihmal etmeden yerkürenin ve denizlerin oluşumundan başlayarak yaşadığımız dünyayla ve en çok da denizlerle ilgili temel meselelere odaklanıyor. Bilimsel açıklamalardan şaşmadan ilerleyen Carson aynı zamanda usta edebiyatçıları aratmayan üslubuyla kitap boyunca okurların merakını her daim diri tutmayı başarıyor. 1951 yılında yayımlanmasına rağmen güncelliğini hâlâ koruyan Bizi Saran Deniz 1952 yılında Ulusal Kitap Ödülü ve John Burroughs Ödülü kazanmasının yanı sıra haftalarca New York Times çoksatar listesinde kalmış ve Oscar ödüllü bir belgesele de ilham vererek klasikleşmiş bir metin.
Dünyanın nasıl oluştuğuyla, yerkürenin, denizlerin ve ayın nasıl şekillendiğiyle açılıyor kitabın sayfaları. Jeolojik zaman çizelgesinde birkaç satıra denk gelen ancak insan ömrüyle kıyaslandığında sonsuzluğun dahi yetersiz kaldığı bir zaman dilimi içinde şaşırtıcı bir yolculuğa çıkarıyor bizi Carson. Bu yolculukta, genel hatlarıyla bildiğimizi zannettiğimiz konuların – örneğin rüzgârların, gelgitlerin, sıcak ve soğuk su akıntılarının, denizde evrimleşen yaşamın karaya çıkışının ve milyonlarca yıl sonra kısmen geri dönmesinin – ne kadar ayrıntılı ele alındığını ve ne kadar hassas bir dengeyle birbirlerine bağlandığını görüyoruz.
Tüm bu coğrafi, jeolojik, hidrolojik özelliklerin ötesinde, Carson’ın kitap boyunca son derece yetkin biçimde ele aldığı bir başka konu da denizle insan arasındaki ilişkinin temel dinamikleri. Seyrüsefer rotaları, karşılaşılan coğrafyalar, yaşanan iklimler, denize dair fiziksel zorluklar ve bu zorluklar karşısında insanın uyum sağlamak için yaptıkları bölümlerde anlatılan meselelere eşlik ediyor. Bizi Saran Deniz bir yanıyla insanın deniz ve doğayla kurduğu çarpık ilişkiyi de ortaya koyan bir metin. Metin boyunca insanlığın denize yalnızca hayranlık duymakla kalmayıp yeri geldiğinde – daha doğrusu fırsat buldukça – ona hükmedip değiştirmeye çabalamasıyla da yüzleşiyoruz.
Yayımlanmasının üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen bugün bile dünyanın dört bir yanında insanlara ilham vermeye devam edebilmesinin altında, Carson’ın okurlarını da sarıp sarmalayan tutkusunun yanı sıra dünyamıza ve denizlere bambaşka bir gözle bakabilmemizi sağlama becerisi yatıyor. İnsanlığın geleceğini tehdit eden iklim krizi etkisini her geçen gün daha güçlü bir şekilde hissettirmeye devam ederken Bizi Saran Deniz okyanuslardaki yaşamın kırılganlığına ve önemine dikkat çeken güncel bir metin olarak öne çıkıyor.
Bizi Saran Deniz’de Rachel Carson denizlerle kurduğumuz özel ilişkiye değinmeyi ihmal etmeden yerkürenin ve denizlerin oluşumundan başlayarak yaşadığımız dünyayla ve en çok da denizlerle ilgili temel meselelere odaklanıyor. Bilimsel açıklamalardan şaşmadan ilerleyen Carson aynı zamanda usta edebiyatçıları aratmayan üslubuyla kitap boyunca okurların merakını her daim diri tutmayı başarıyor. 1951 yılında yayımlanmasına rağmen güncelliğini hâlâ koruyan Bizi Saran Deniz 1952 yılında Ulusal Kitap Ödülü ve John Burroughs Ödülü kazanmasının yanı sıra haftalarca New York Times çoksatar listesinde kalmış ve Oscar ödüllü bir belgesele de ilham vererek klasikleşmiş bir metin.
Dünyanın nasıl oluştuğuyla, yerkürenin, denizlerin ve ayın nasıl şekillendiğiyle açılıyor kitabın sayfaları. Jeolojik zaman çizelgesinde birkaç satıra denk gelen ancak insan ömrüyle kıyaslandığında sonsuzluğun dahi yetersiz kaldığı bir zaman dilimi içinde şaşırtıcı bir yolculuğa çıkarıyor bizi Carson. Bu yolculukta, genel hatlarıyla bildiğimizi zannettiğimiz konuların – örneğin rüzgârların, gelgitlerin, sıcak ve soğuk su akıntılarının, denizde evrimleşen yaşamın karaya çıkışının ve milyonlarca yıl sonra kısmen geri dönmesinin – ne kadar ayrıntılı ele alındığını ve ne kadar hassas bir dengeyle birbirlerine bağlandığını görüyoruz.
Tüm bu coğrafi, jeolojik, hidrolojik özelliklerin ötesinde, Carson’ın kitap boyunca son derece yetkin biçimde ele aldığı bir başka konu da denizle insan arasındaki ilişkinin temel dinamikleri. Seyrüsefer rotaları, karşılaşılan coğrafyalar, yaşanan iklimler, denize dair fiziksel zorluklar ve bu zorluklar karşısında insanın uyum sağlamak için yaptıkları bölümlerde anlatılan meselelere eşlik ediyor. Bizi Saran Deniz bir yanıyla insanın deniz ve doğayla kurduğu çarpık ilişkiyi de ortaya koyan bir metin. Metin boyunca insanlığın denize yalnızca hayranlık duymakla kalmayıp yeri geldiğinde – daha doğrusu fırsat buldukça – ona hükmedip değiştirmeye çabalamasıyla da yüzleşiyoruz.
Yayımlanmasının üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen bugün bile dünyanın dört bir yanında insanlara ilham vermeye devam edebilmesinin altında, Carson’ın okurlarını da sarıp sarmalayan tutkusunun yanı sıra dünyamıza ve denizlere bambaşka bir gözle bakabilmemizi sağlama becerisi yatıyor. İnsanlığın geleceğini tehdit eden iklim krizi etkisini her geçen gün daha güçlü bir şekilde hissettirmeye devam ederken Bizi Saran Deniz okyanuslardaki yaşamın kırılganlığına ve önemine dikkat çeken güncel bir metin olarak öne çıkıyor.