Temmuz 2014 başında başlatılan Koruyucu Hat Operasyonu, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik son altı yıldaki üçüncü büyük saldırıydı. Aynı zamanda da en ölümcül olanı. Çatışmaların son ermesinden yaklaşık yedi hafta sonra Gazze’de yaşayanlardan 2.200’ü öldürülmüş, 10.000’den fazlası da yaralanmıştı.
Bu sayfalarda, o günlerin dehşetini eşi ve üç aylık oğluyla birlikte yaşayan Gazze sakini gazeteci Mohammed Omer, İsrail’in saldırısı sırasında sahadaki yaşamı ilk elden anlatıyor. Bu olağanüstü günlükte kaydettiği kareler, Goya’nın “Savaşın Felaketleri” tablosunun edebi bir eşdeğeri adeta: Sebze buzdolaplarına doldurulmuş çocuk cesetleri; İsrail ordusundan gelen bir telefonla binanın üç dakika içinde bir füzeyle yerle bir edileceği haberini alan bir ailenin evlerinden dışarı fırlaması; İsrail askerlerine hareket eden her şeyi vurmaları talimatı verilerek makineli tüfekle taranan eşekler; yas tutanların yakınlarının nereye gömüldüğünü artık bilememeleri için top mermileriyle hedef alınan mezarlıklar; limanda alev alev yanan balıkçı tekneleri.
Bu katliam boyunca Omer, profesyonel bir gazetecinin soğukkanlığını koruyor, önünde olup bitenlerin tam bir kaydını tutmaya kararlı. Ancak satır aralarında öfke kaynıyor ve Batı’da demokratik ve medeni olarak övülen İsrail gibi bir toplumun nasıl olup da kapana kısılmış ve çaresiz bir halka böylesi canavarlıkları reva görebildiğini merak etmek zorunda kalıyoruz.
Temmuz 2014 başında başlatılan Koruyucu Hat Operasyonu, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik son altı yıldaki üçüncü büyük saldırıydı. Aynı zamanda da en ölümcül olanı. Çatışmaların son ermesinden yaklaşık yedi hafta sonra Gazze’de yaşayanlardan 2.200’ü öldürülmüş, 10.000’den fazlası da yaralanmıştı.
Bu sayfalarda, o günlerin dehşetini eşi ve üç aylık oğluyla birlikte yaşayan Gazze sakini gazeteci Mohammed Omer, İsrail’in saldırısı sırasında sahadaki yaşamı ilk elden anlatıyor. Bu olağanüstü günlükte kaydettiği kareler, Goya’nın “Savaşın Felaketleri” tablosunun edebi bir eşdeğeri adeta: Sebze buzdolaplarına doldurulmuş çocuk cesetleri; İsrail ordusundan gelen bir telefonla binanın üç dakika içinde bir füzeyle yerle bir edileceği haberini alan bir ailenin evlerinden dışarı fırlaması; İsrail askerlerine hareket eden her şeyi vurmaları talimatı verilerek makineli tüfekle taranan eşekler; yas tutanların yakınlarının nereye gömüldüğünü artık bilememeleri için top mermileriyle hedef alınan mezarlıklar; limanda alev alev yanan balıkçı tekneleri.
Bu katliam boyunca Omer, profesyonel bir gazetecinin soğukkanlığını koruyor, önünde olup bitenlerin tam bir kaydını tutmaya kararlı. Ancak satır aralarında öfke kaynıyor ve Batı’da demokratik ve medeni olarak övülen İsrail gibi bir toplumun nasıl olup da kapana kısılmış ve çaresiz bir halka böylesi canavarlıkları reva görebildiğini merak etmek zorunda kalıyoruz.