Hafta başı, ilk ders saatiydi. İlkokul dördüncü sınıf öğrencisi Seher öğlenciydi ve o gün hiç olmadığı kadar sevinç-liydi. İçi içine sığmaz haldeydi. Bu durumu ister istemez Makbule Öğretmen ile sınıf arkadaşlarının dikkatini çekti. Makbule Öğretmen meraklı ve sevecen haliyle Seher‟e yaklaştı:
- Seher kızım, bu sabah niçin bu kadar sevinçlisin? Dört yıllık öğrencimsin, seni hiç böyle görmedim. Hep sakin, uysaldın. Sanırım sınıf arkadaşların da aynı düşüncedeler, dedi.
Ögrenciler hep bir ağızdan yüksek sesle:
-Evet, öğretmenim, dediğiniz gibi… Seher arkadaşımızı bizler de hiç bu kadar sevinçli görmedik. Bugün bir başka Seher olmuş. Niçin böyle, bizler de merak ediyoruz, dediler. Seher‟e baktılar meraklı gözlerle. Seher iki kesik öksürüğün ardından yeşil küçük gözlerinden sevincini daha bir saça saça, ağzı kulaklarında:
- Dediğiniz gibi, bugün hiç olmadığı kadar sevinçliyim, mutluyum, öğretmenim.
- Bizimle paylaş o zaman, dedi öğretmen.
- Bundan bir ay kadar önce anneme, baba tarafından büyük bir miras düştü. Gecen cuma günü babam elini çabuk tutup bu miras ile yüz altmış dairesi olan bir siteden; dört odası, kocaman salonu, büyük mutfağı, balkonunda en az on beş kişinin oturabileceği bir daire aldı. Cumartesi de ailece elimizi çabuk tutup, site içindeki iki yüz metrekarelik evimi-ze taşındık. Ayrıca taşındığımız sitenin salıncakları var, kay kayı, tahtaravallileri, çevresinde çeşit çeşit ağaçları, renk renk gülleri, aklımızı başımızdan alacak kadar çiçekleri var. Sitemiz cennetten bir yer gibi desem abartmış olmam. Sitemizde sınıfımızın bu öğrencileri kadar da yaşıtım var. Pazar günü, yani dün kocaman kamelyamızın altında oturduk. Tanışıp hoş sohbetler ettik. Hepsi bana çok candan davrandılar. Bir an kendimi oldubitti bu sitede yaşamış biri sandım öğretmenim! Bana hiç yabancılık çektirmediler. Eski evimiz ise sokakları dar, çıkmaz, çöpten, pislikten geçilmez bir yer-di. Evimizin iki daracık odası, orta büyüklükte bir salonu vardı. Yedi nüfus böylesi bir evde yaşardık. Evimiz güneş görmezdi. Dört mevsim rutubet kokardı. Eski evimizin çev-resinde yeşil yok denecek kadar azdı. Esintisi de çok az olurdu.
Hafta başı, ilk ders saatiydi. İlkokul dördüncü sınıf öğrencisi Seher öğlenciydi ve o gün hiç olmadığı kadar sevinç-liydi. İçi içine sığmaz haldeydi. Bu durumu ister istemez Makbule Öğretmen ile sınıf arkadaşlarının dikkatini çekti. Makbule Öğretmen meraklı ve sevecen haliyle Seher‟e yaklaştı:
- Seher kızım, bu sabah niçin bu kadar sevinçlisin? Dört yıllık öğrencimsin, seni hiç böyle görmedim. Hep sakin, uysaldın. Sanırım sınıf arkadaşların da aynı düşüncedeler, dedi.
Ögrenciler hep bir ağızdan yüksek sesle:
-Evet, öğretmenim, dediğiniz gibi… Seher arkadaşımızı bizler de hiç bu kadar sevinçli görmedik. Bugün bir başka Seher olmuş. Niçin böyle, bizler de merak ediyoruz, dediler. Seher‟e baktılar meraklı gözlerle. Seher iki kesik öksürüğün ardından yeşil küçük gözlerinden sevincini daha bir saça saça, ağzı kulaklarında:
- Dediğiniz gibi, bugün hiç olmadığı kadar sevinçliyim, mutluyum, öğretmenim.
- Bizimle paylaş o zaman, dedi öğretmen.
- Bundan bir ay kadar önce anneme, baba tarafından büyük bir miras düştü. Gecen cuma günü babam elini çabuk tutup bu miras ile yüz altmış dairesi olan bir siteden; dört odası, kocaman salonu, büyük mutfağı, balkonunda en az on beş kişinin oturabileceği bir daire aldı. Cumartesi de ailece elimizi çabuk tutup, site içindeki iki yüz metrekarelik evimi-ze taşındık. Ayrıca taşındığımız sitenin salıncakları var, kay kayı, tahtaravallileri, çevresinde çeşit çeşit ağaçları, renk renk gülleri, aklımızı başımızdan alacak kadar çiçekleri var. Sitemiz cennetten bir yer gibi desem abartmış olmam. Sitemizde sınıfımızın bu öğrencileri kadar da yaşıtım var. Pazar günü, yani dün kocaman kamelyamızın altında oturduk. Tanışıp hoş sohbetler ettik. Hepsi bana çok candan davrandılar. Bir an kendimi oldubitti bu sitede yaşamış biri sandım öğretmenim! Bana hiç yabancılık çektirmediler. Eski evimiz ise sokakları dar, çıkmaz, çöpten, pislikten geçilmez bir yer-di. Evimizin iki daracık odası, orta büyüklükte bir salonu vardı. Yedi nüfus böylesi bir evde yaşardık. Evimiz güneş görmezdi. Dört mevsim rutubet kokardı. Eski evimizin çev-resinde yeşil yok denecek kadar azdı. Esintisi de çok az olurdu.