Aile, son yıllarda küresel-yerel düzeylerde gündemde yer alan ve çok tartışılan bir konu olarak öne çıkıyor. Feminist aktivist ve araştırmacılar, aile kurumuna toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden köklü eleştiriler yöneltirken LGBTİ+ hareketi de “seçilmiş aile” benzeri kavramlaştırmalarla yaygın, geleneksel ve dayatılan aile model ve anlayışlarına alternatifler geliştirmeye çalışıyor. Birçok gelişmiş ülkede de çekirdek aile dahi artık kendini sürdürmekte zorlanırken boşanma oranları yükseliyor; tek başına yaşayanlar, tekil ebeveynler giderek artıyor. Aile son derece değişik ve karmaşık biçimler alabiliyor.
Öte yandan, bu gelişmelerle eş zamanlı olarak günümüzde yükselen sağ, muhafazakar, otoriter dalga ile birlikte aile çok daha önemli bir yere oturtuluyor. Türkiye ve Macaristan’ın tipik iki örneğini oluşturduğu popülist ve sağ iktidarların söylem ve uygulamalarında, bir kurum olarak aileyi yücelten ve kadını aile içine hapseden yeni-muhafazakâr görüşlerin yükseldiğine de tanıklık ediyoruz. Bunun kadın ve toplum üzerinde yıkıcı etkileri her geçen gün daha fazla görülüyor. Ataerki yükseldikçe kadına yönelik şiddet tırmanıyor, cinsel ayrımcılık artıyor. Bunun sonuçlarından bir tanesi de son 3 yıldır bütün dünyayı kasıp kavuran Covid 19 pandemisi sürecinde ortaya çıktı. “Bakım” meselesi, devletin sosyal sorumluluk alanından alınıp aileye yüklendi ve bu sorun pek çok insanın gündelik yaşamına yakıcı bir biçimde girmiş oldu.
Kitap böylesi zorlu, çetrefil ve çok boyutlu bir konuya el atarken birbirine karşıt bütün bu gelişmelerin iç içe yaşandığı bir dönemde, aileyi çeşitli boyutlarıyla ve disiplinlerarası bir perspektifle ele alarak sorunun içeriği, neden ve sonuçları ile olası çözüm önerilerini tartışmayı hedefliyor.
Aile, son yıllarda küresel-yerel düzeylerde gündemde yer alan ve çok tartışılan bir konu olarak öne çıkıyor. Feminist aktivist ve araştırmacılar, aile kurumuna toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden köklü eleştiriler yöneltirken LGBTİ+ hareketi de “seçilmiş aile” benzeri kavramlaştırmalarla yaygın, geleneksel ve dayatılan aile model ve anlayışlarına alternatifler geliştirmeye çalışıyor. Birçok gelişmiş ülkede de çekirdek aile dahi artık kendini sürdürmekte zorlanırken boşanma oranları yükseliyor; tek başına yaşayanlar, tekil ebeveynler giderek artıyor. Aile son derece değişik ve karmaşık biçimler alabiliyor.
Öte yandan, bu gelişmelerle eş zamanlı olarak günümüzde yükselen sağ, muhafazakar, otoriter dalga ile birlikte aile çok daha önemli bir yere oturtuluyor. Türkiye ve Macaristan’ın tipik iki örneğini oluşturduğu popülist ve sağ iktidarların söylem ve uygulamalarında, bir kurum olarak aileyi yücelten ve kadını aile içine hapseden yeni-muhafazakâr görüşlerin yükseldiğine de tanıklık ediyoruz. Bunun kadın ve toplum üzerinde yıkıcı etkileri her geçen gün daha fazla görülüyor. Ataerki yükseldikçe kadına yönelik şiddet tırmanıyor, cinsel ayrımcılık artıyor. Bunun sonuçlarından bir tanesi de son 3 yıldır bütün dünyayı kasıp kavuran Covid 19 pandemisi sürecinde ortaya çıktı. “Bakım” meselesi, devletin sosyal sorumluluk alanından alınıp aileye yüklendi ve bu sorun pek çok insanın gündelik yaşamına yakıcı bir biçimde girmiş oldu.
Kitap böylesi zorlu, çetrefil ve çok boyutlu bir konuya el atarken birbirine karşıt bütün bu gelişmelerin iç içe yaşandığı bir dönemde, aileyi çeşitli boyutlarıyla ve disiplinlerarası bir perspektifle ele alarak sorunun içeriği, neden ve sonuçları ile olası çözüm önerilerini tartışmayı hedefliyor.