"...Daha önce ayak basılmamış, insan eli değmemiş bir coğrafya gibi benzersiz, nesli tükenmemiş bitkilerin baygınlık veren
kokusu gibi başımı döndürüyorsun ve hayvanların henüz soykırıma uğramadığı, özgürce doludizgin koşturduğu koşumsuz
o mavi atsın sen. Ne güzeldir kim bilir, uçarcasına koşabilmek, hesapsız atlamak tüm engellerden ve ay ışığının altında tüm yıldızlar suya düşmüşken sen pervasızca girersin o göle. Suda yıldızlar ve o dolunay ve sen. Bense sadece görebiliyorum seni. Frida'nın tablosundaki çorak toprağım, çatlamış, renksiz, kuru... Sen "Borchert Manifestosu" gibi süssüz, keskin bir ok olup kalbimden vuruyorsun beni. İnsanla olan tüm kavgan ve insana ait olan tüm kavgan yine insanlar için iken her halükârda galip geliyor ve bayrağı çekiyorsun göndere..."
"...Daha önce ayak basılmamış, insan eli değmemiş bir coğrafya gibi benzersiz, nesli tükenmemiş bitkilerin baygınlık veren
kokusu gibi başımı döndürüyorsun ve hayvanların henüz soykırıma uğramadığı, özgürce doludizgin koşturduğu koşumsuz
o mavi atsın sen. Ne güzeldir kim bilir, uçarcasına koşabilmek, hesapsız atlamak tüm engellerden ve ay ışığının altında tüm yıldızlar suya düşmüşken sen pervasızca girersin o göle. Suda yıldızlar ve o dolunay ve sen. Bense sadece görebiliyorum seni. Frida'nın tablosundaki çorak toprağım, çatlamış, renksiz, kuru... Sen "Borchert Manifestosu" gibi süssüz, keskin bir ok olup kalbimden vuruyorsun beni. İnsanla olan tüm kavgan ve insana ait olan tüm kavgan yine insanlar için iken her halükârda galip geliyor ve bayrağı çekiyorsun göndere..."