Müzeyyen Çelik, Kamu Baş Rüyacısı ve Omzumda Biri adlı başarılı iki öykü kitabının ardından yeni bir kitapla selamlıyor okuyucusunu: Bütün Ağırlıklarım.
Müzeyyen Çelik'in öykülerinin asıl gücü, hayatı kendi doğallığı, yalınlığı ve derinliği içinde yakalaması ve dili kendi olağan akışı içerisinde kuşatarak aktarmasından geliyor. Anlatımdaki ritim, yalınlık, duruluk ve dobra söyleyiş okuyucuyu hemen teslim alıp olaya dahil ediyor. Çelik, uzun uzun anlatarak sözü çoğaltmıyor, yormuyor, bilgiçlik taslamıyor, akıl ve öğüt vermiyor ama kısa, keskin ve net çizgilerle ördüğü sahici ve tanıdık yaşam kesitlerinden sızan coşku, tutku, aşk, acı ve çaresizlik sizi de kuşatıyor. Konularını daha çok güncelin içinden alıyor. Bazen mahallenin en gösterişli kızı Hülya'nın akıttığı şar şar su sesinden, bazen annelerinin ölümü üzerine hayata tutunamayan üç kardeşin siyanürle intiharından, bazen arabanın arkasında olduğunu fark etmeyerek beş yaşındaki oğlunun ölümüne sebep olan babanın dramından, şiddet mağduru kadınlardan ve sık sık kulağımıza çarpan kadın ölümlerinden yola çıkan bu öykülerde, hemen her gün haber bültenlerinde dinleyerek kanıksadığımız sıradanlaşmış olayların izleri ve yansımaları var. Yazar, ısrarla aynasını oralara tutuyor ve aslında oralarda ne olduğuna dair zihnimizde bilinç ışıkları yakarak olanı göstermeye ve bilincimizi uyandırmaya kapı aralıyor; evlerdeki büyük yangınlara işaret ediyor.
Daha çok kadın, çocuk, aile içi ilişkiler, aşk, tutku, pişmanlıklar özelinde tematik bir bütünlük gözetilerek yazıldığını düşündüren bu öykülerde, Müzeyyen Çelik, büyük bir içtenlikle sıradan ve olağan gibi görünenin arkasındaki şiddete, örselenmeye, yok sayılmaya dikkatimizi çekiyor.
Ali Karaçalı
Müzeyyen Çelik, Kamu Baş Rüyacısı ve Omzumda Biri adlı başarılı iki öykü kitabının ardından yeni bir kitapla selamlıyor okuyucusunu: Bütün Ağırlıklarım.
Müzeyyen Çelik'in öykülerinin asıl gücü, hayatı kendi doğallığı, yalınlığı ve derinliği içinde yakalaması ve dili kendi olağan akışı içerisinde kuşatarak aktarmasından geliyor. Anlatımdaki ritim, yalınlık, duruluk ve dobra söyleyiş okuyucuyu hemen teslim alıp olaya dahil ediyor. Çelik, uzun uzun anlatarak sözü çoğaltmıyor, yormuyor, bilgiçlik taslamıyor, akıl ve öğüt vermiyor ama kısa, keskin ve net çizgilerle ördüğü sahici ve tanıdık yaşam kesitlerinden sızan coşku, tutku, aşk, acı ve çaresizlik sizi de kuşatıyor. Konularını daha çok güncelin içinden alıyor. Bazen mahallenin en gösterişli kızı Hülya'nın akıttığı şar şar su sesinden, bazen annelerinin ölümü üzerine hayata tutunamayan üç kardeşin siyanürle intiharından, bazen arabanın arkasında olduğunu fark etmeyerek beş yaşındaki oğlunun ölümüne sebep olan babanın dramından, şiddet mağduru kadınlardan ve sık sık kulağımıza çarpan kadın ölümlerinden yola çıkan bu öykülerde, hemen her gün haber bültenlerinde dinleyerek kanıksadığımız sıradanlaşmış olayların izleri ve yansımaları var. Yazar, ısrarla aynasını oralara tutuyor ve aslında oralarda ne olduğuna dair zihnimizde bilinç ışıkları yakarak olanı göstermeye ve bilincimizi uyandırmaya kapı aralıyor; evlerdeki büyük yangınlara işaret ediyor.
Daha çok kadın, çocuk, aile içi ilişkiler, aşk, tutku, pişmanlıklar özelinde tematik bir bütünlük gözetilerek yazıldığını düşündüren bu öykülerde, Müzeyyen Çelik, büyük bir içtenlikle sıradan ve olağan gibi görünenin arkasındaki şiddete, örselenmeye, yok sayılmaya dikkatimizi çekiyor.
Ali Karaçalı