Adam, orada öylece durmuş Maan Hatuna bakıyordu. Güzelliğine hayran kaldığı gözlerindeki ışıltıdan anlaşılıyordu. Nereye bakmaya çalışsa, başını çevirip tekrar Maan hatuna bakıyordu. Derinden bir iç geçirdi. Zihninden kim bilir hangi imkansız hayaller geçiyordu ona bakarken. “Güzel güzel”, diye mırıldandı Adam, ağzını şapırdatarak. “Çok güzel”. Kadın, ocağın başında tencerenin altına odun atıyordu. Ocaklığın içindeki üçayaklı bir çengele bağlanmış tencere, ilk bakışta havada bağlantısız duruyormuş gibi görünüyordu. Kocasının Maan Hatundan gözlerini ayıramaması, kadını deli ediyordu. “Adam, git oradan öte”, diye söylendi. “Ne o öyle, gelip gidip durup bakıyon, bir hatun kişi işte, heç mi görmedin”. “Gördüm gördüm de… Heç böylesini görmemiştim Hatun. Bir seni gördüm, sen çok güzelsin, bir de aha bunu gördüm. Bak hele yah,u bak şunun yüzüne Hatun. Sen heç böylesini gördün mü yahu”. “Görmedim. Sen de görme”, derken doğruldu, adamın karşısına geçti. “Sen de görme”, diye tekrarladı. “Hemi sen get de şuncağız için bir mezar kaz, şooo aşağıya doğru. Serin serin yatsın garibim toprağın altında. Haydi gayri durma Adam”. “Tamam. Anladım. Kazarım. Yeter ki sen kızma hatunum. Amma bu güzelliğe heç kıyılıp da toprağın altına konuluverir mi hatun, yapma yahu”. “Konulur. Elin ölüsünü evimizde saklayacak halimiz yok ya. Sonra muhtar falan da haber alır da başımız belaya girer. Kim bilir kimin nesidir. Öyle bilmediğin bir yabancı eve alınır mı heç”. “Alınmaz amma, şu güzelliğe nasıl kıyılır hatun ya. Biraz daha dursa olmaz mı?” “Olmaz. De get haydi, ona bir mezar hazırla da gecenin karanlığında gömelim de kurtulalım”.
Adam, orada öylece durmuş Maan Hatuna bakıyordu. Güzelliğine hayran kaldığı gözlerindeki ışıltıdan anlaşılıyordu. Nereye bakmaya çalışsa, başını çevirip tekrar Maan hatuna bakıyordu. Derinden bir iç geçirdi. Zihninden kim bilir hangi imkansız hayaller geçiyordu ona bakarken. “Güzel güzel”, diye mırıldandı Adam, ağzını şapırdatarak. “Çok güzel”. Kadın, ocağın başında tencerenin altına odun atıyordu. Ocaklığın içindeki üçayaklı bir çengele bağlanmış tencere, ilk bakışta havada bağlantısız duruyormuş gibi görünüyordu. Kocasının Maan Hatundan gözlerini ayıramaması, kadını deli ediyordu. “Adam, git oradan öte”, diye söylendi. “Ne o öyle, gelip gidip durup bakıyon, bir hatun kişi işte, heç mi görmedin”. “Gördüm gördüm de… Heç böylesini görmemiştim Hatun. Bir seni gördüm, sen çok güzelsin, bir de aha bunu gördüm. Bak hele yah,u bak şunun yüzüne Hatun. Sen heç böylesini gördün mü yahu”. “Görmedim. Sen de görme”, derken doğruldu, adamın karşısına geçti. “Sen de görme”, diye tekrarladı. “Hemi sen get de şuncağız için bir mezar kaz, şooo aşağıya doğru. Serin serin yatsın garibim toprağın altında. Haydi gayri durma Adam”. “Tamam. Anladım. Kazarım. Yeter ki sen kızma hatunum. Amma bu güzelliğe heç kıyılıp da toprağın altına konuluverir mi hatun, yapma yahu”. “Konulur. Elin ölüsünü evimizde saklayacak halimiz yok ya. Sonra muhtar falan da haber alır da başımız belaya girer. Kim bilir kimin nesidir. Öyle bilmediğin bir yabancı eve alınır mı heç”. “Alınmaz amma, şu güzelliğe nasıl kıyılır hatun ya. Biraz daha dursa olmaz mı?” “Olmaz. De get haydi, ona bir mezar hazırla da gecenin karanlığında gömelim de kurtulalım”.