Caliban ve Cadı… Kapitalizmin gelişiminin tarihini yeniden oluştururken, soykırıma kadar varan bir şiddetin öncelikli hedefi haline gelmiş olan bu iki figürü birden geri çağırıyor Silvia Federici. Kapitalist birikime kazınmış olan yıkımın bedelini ikisi de bedeniyle, emeğiyle ve yaşamıyla öder. Yine de ne Caliban ne de Cadı, kapitalizmin sınır tanımayan ırkçılığı ve cinsiyetçiliğinin birer kurbanından ibarettir. Yaşamı, ortak olanları, ilişkileri, mücadeleleri ve belleği, kısacası üretimi üreten bedenlerin asiliği yankılanır ikisinde de. Cinsiyete dayalı işbölümü ve hiyerarşilerin yeniden kurulduğu kapitalizme geçiş süreci, Federici’nin feminist teorisinde en çok bu yüzden emsal niteliği taşır. Bu süreçte uygulanan şiddet, cinsellikten yeniden üretime kadar, cinsiyet rollerinin inşa edildiği ve bu inşanın öncelikli hedefinin de kadın bedeni olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmaz. Ama daha önemlisi, bu inşa süreci, bedenin yalnızca sömürünün ve tahakkümün değil direnişin de merkezi olduğunu açığa vurur. Heretik kadın, şifacı kadın, itaatsiz eş, yalnız yaşamaya cüret eden kadın, efendisinin yiyeceğine zehir katıp köleleri isyana teşvik eden obeha kadını gibi, kapitalizmin imha etmek zorunda olduğu bütün bu kadın öznelerin, emekleri ve direnişleriyle kurdukları dünya cadıda cisimleşmiştir. Federici cadı figürüyle, feminist bir beden politikasını tastamam bir dünya tahayyülüyle birleştirir.
Caliban ve Cadı… Kapitalizmin gelişiminin tarihini yeniden oluştururken, soykırıma kadar varan bir şiddetin öncelikli hedefi haline gelmiş olan bu iki figürü birden geri çağırıyor Silvia Federici. Kapitalist birikime kazınmış olan yıkımın bedelini ikisi de bedeniyle, emeğiyle ve yaşamıyla öder. Yine de ne Caliban ne de Cadı, kapitalizmin sınır tanımayan ırkçılığı ve cinsiyetçiliğinin birer kurbanından ibarettir. Yaşamı, ortak olanları, ilişkileri, mücadeleleri ve belleği, kısacası üretimi üreten bedenlerin asiliği yankılanır ikisinde de. Cinsiyete dayalı işbölümü ve hiyerarşilerin yeniden kurulduğu kapitalizme geçiş süreci, Federici’nin feminist teorisinde en çok bu yüzden emsal niteliği taşır. Bu süreçte uygulanan şiddet, cinsellikten yeniden üretime kadar, cinsiyet rollerinin inşa edildiği ve bu inşanın öncelikli hedefinin de kadın bedeni olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmaz. Ama daha önemlisi, bu inşa süreci, bedenin yalnızca sömürünün ve tahakkümün değil direnişin de merkezi olduğunu açığa vurur. Heretik kadın, şifacı kadın, itaatsiz eş, yalnız yaşamaya cüret eden kadın, efendisinin yiyeceğine zehir katıp köleleri isyana teşvik eden obeha kadını gibi, kapitalizmin imha etmek zorunda olduğu bütün bu kadın öznelerin, emekleri ve direnişleriyle kurdukları dünya cadıda cisimleşmiştir. Federici cadı figürüyle, feminist bir beden politikasını tastamam bir dünya tahayyülüyle birleştirir.