Bu kitapta, 16. asır şairlerinden “Cemâlî”nin iki mesnevisi ele alınıp tanıtılmıştır. Cemâlî’nin kim olduğu meçhuldür, eserlerinin toplandığı mecmuanın iki nüshası bulunmaktadır. Biri Süleymaniye Kütüphanesi’nde diğeri İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’nde kayıtlı iki mecmuada, müellifin üçü manzum, biri mensur, dört eseri tespit edilmiştir. Eserlerinin tamamının dinî-tasavvufi muhtevalı olması onun Arapça ve Farsçaya hâkim, tasavvuf erbabı biri olduğuna işaret etmektedir.
Cemâlî’nin çalışmamıza konu mesnevilerinden ilki isimsiz olup “seyr-i sülûk” bahsi etrafında şekillenmiştir. 1008 beyitten müteşekkil eserin 1578 yılında telif edildiği anlaşılmaktadır. Hemen her beyitte veciz ve hikmetli bir söyleyişle mesaj verme gayreti güdülen mesnevide, baştan sona dinî ve tasavvufi terminoloji hâkim kılınmış ve eser, âşıklara ve sâliklere, yani tasavvuf ehline adanmıştır.
Cemâlî’nin Gülşen-i ‘İrfân adlı 177 beyitlik ikinci mesnevisi de muhteva yönüyle örneğine az rastlanılan bir metindir. Diğer eserinden farklı olarak bu mesnevisinde eleştirel bir üslup kullanan Cemâlî, tarikat adabından, tasavvuf ahlâkından ve toplumsal bozulmalardan söz etmiş, çeşitli nasihat ve uyarılarda bulunmuştur.
Kitapta Cemâlî hakkında bilgi verildikten sonra şairin bu iki mesnevisinin önce şekil ve muhteva tahlili yapılmış, ardından metinlerin Arap harflerinden Latin alfabesine transkripsiyon usulüyle aktarımına yer verilmiştir.
Bu kitapta, 16. asır şairlerinden “Cemâlî”nin iki mesnevisi ele alınıp tanıtılmıştır. Cemâlî’nin kim olduğu meçhuldür, eserlerinin toplandığı mecmuanın iki nüshası bulunmaktadır. Biri Süleymaniye Kütüphanesi’nde diğeri İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’nde kayıtlı iki mecmuada, müellifin üçü manzum, biri mensur, dört eseri tespit edilmiştir. Eserlerinin tamamının dinî-tasavvufi muhtevalı olması onun Arapça ve Farsçaya hâkim, tasavvuf erbabı biri olduğuna işaret etmektedir.
Cemâlî’nin çalışmamıza konu mesnevilerinden ilki isimsiz olup “seyr-i sülûk” bahsi etrafında şekillenmiştir. 1008 beyitten müteşekkil eserin 1578 yılında telif edildiği anlaşılmaktadır. Hemen her beyitte veciz ve hikmetli bir söyleyişle mesaj verme gayreti güdülen mesnevide, baştan sona dinî ve tasavvufi terminoloji hâkim kılınmış ve eser, âşıklara ve sâliklere, yani tasavvuf ehline adanmıştır.
Cemâlî’nin Gülşen-i ‘İrfân adlı 177 beyitlik ikinci mesnevisi de muhteva yönüyle örneğine az rastlanılan bir metindir. Diğer eserinden farklı olarak bu mesnevisinde eleştirel bir üslup kullanan Cemâlî, tarikat adabından, tasavvuf ahlâkından ve toplumsal bozulmalardan söz etmiş, çeşitli nasihat ve uyarılarda bulunmuştur.
Kitapta Cemâlî hakkında bilgi verildikten sonra şairin bu iki mesnevisinin önce şekil ve muhteva tahlili yapılmış, ardından metinlerin Arap harflerinden Latin alfabesine transkripsiyon usulüyle aktarımına yer verilmiştir.