Çevirinin siyasi bir eylem olduğunu savunan Tejaswini Niranjana, Çevirinin Konumu’nda İngilizlerin Hindistan’ı sömürgeleştirme sürecinde çeviriyi bir araç olarak kullandıklarını ve böylece bir “öteki” yarattıklarını ortaya koyuyor. Jacques Derrida, Paul De Man ve Walter Benjamin gibi post-yapısalcılığın önemli düşünürlerinden hareketle Niranjana, çevirinin uzun zamandır halklar, ırklar ve diller arasındaki eşitsiz güç ilişkilerini sürdüren bir alan olduğunu gösteriyor. Ona göre Batı felsefesinden beslenen geleneksel çeviri anlayışı, sömürgeciliğin egzotik ötekiyi değişmez ve tarihdışı olarak inşa etmesine ve böylece ona daha kolay hükmetmesine yardım etmiştir. On sekizinci yüzyıldan günümüze kadar Hintçeden yapılmış bazı çevirileri de karşılaştırmalı olarak inceleyen Niranjana, bu çalışmasıyla çevirinin aynı zamanda bir direniş ve dönüşüm alanı olduğunu da ileri sürüyor.
Çevirinin siyasi bir eylem olduğunu savunan Tejaswini Niranjana, Çevirinin Konumu’nda İngilizlerin Hindistan’ı sömürgeleştirme sürecinde çeviriyi bir araç olarak kullandıklarını ve böylece bir “öteki” yarattıklarını ortaya koyuyor. Jacques Derrida, Paul De Man ve Walter Benjamin gibi post-yapısalcılığın önemli düşünürlerinden hareketle Niranjana, çevirinin uzun zamandır halklar, ırklar ve diller arasındaki eşitsiz güç ilişkilerini sürdüren bir alan olduğunu gösteriyor. Ona göre Batı felsefesinden beslenen geleneksel çeviri anlayışı, sömürgeciliğin egzotik ötekiyi değişmez ve tarihdışı olarak inşa etmesine ve böylece ona daha kolay hükmetmesine yardım etmiştir. On sekizinci yüzyıldan günümüze kadar Hintçeden yapılmış bazı çevirileri de karşılaştırmalı olarak inceleyen Niranjana, bu çalışmasıyla çevirinin aynı zamanda bir direniş ve dönüşüm alanı olduğunu da ileri sürüyor.