“Kürd bölgelerindeki özerk yapıyı bozup dağıtmak, bölgeyi tamamen merkeze bağlamak, Osmanlı Yönetimi’nin çok önemli bir çabası olmuştur. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın merkezi devlet bilinci bu konuda çok belirleyicidir. 19. Yüzyılın ilk yarısında ve ortalarında Osmanlı’nın beka sorunu, merkezi devlet anlayışının yaşama geçmesini gerekli kılmaktadır.
Kürd bölgelerindeki özerk, otonom yapının korunmasını ve güçlendirilmesini amaçlayan her düşünceyi ve eylemi, Osmanlı yönetimi kendisi için tehdit saymaktadır. Bu çaba içindeki Kürd beylerinin etkisiz hale getirilip sürgüne gönderilmesi çok önemli bir operasyondur. Sürgünlerle birlikte Kürd beylerinin mallarına el konulması, sürgünlerden dönüşün söz konusu bile edilmemesi, Osmanlı’daki beka bilincinin önemli unsurları olmaktadır. Bu çerçevede, mallarına mülklerine tamamen el konan, mülksüzleştirilen Kürd beylerine çok küçük bir maaş bağlanması, onların bu yolla devlete muhtaç kılınması, beka bilincinin yine önemli bir unsuru olmaktadır.
Cizre-Bohtan Beyi Bedirhan kitabının birinci cildinde, Mir Bedirhan’ın Hiristiyan Nasturilere karşı düzenlediği katliam anlatılıyordu. Girit’teki sürgün yıllarında, 1858’de, gerçekleşen bir Hiristiyan direnişinde, Mir Bedirhan’ın, Hıristiyanları korumaya çalıştığını, Müslümanlar tarafından linç edilmek istenen bir Hiristiyan gencini kurtarma yönünde girişimlerde bulunduğunu görüyoruz. Bunu, Mir Bedirhan’ın zihninde gelişen bir aydınlanma olarak değerlendirmek mümkündür.
Ahmet Kardam’ın, Mir Bedirhan’la ilgili iki ciltlik bu çalışması, 19. Yüzyılda Kürd-Osmanlı ilişkilerini kavramak bakımından değerli bir kaynak niteliğindedir.”
- İsmail Beşikçi
“Kürd bölgelerindeki özerk yapıyı bozup dağıtmak, bölgeyi tamamen merkeze bağlamak, Osmanlı Yönetimi’nin çok önemli bir çabası olmuştur. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın merkezi devlet bilinci bu konuda çok belirleyicidir. 19. Yüzyılın ilk yarısında ve ortalarında Osmanlı’nın beka sorunu, merkezi devlet anlayışının yaşama geçmesini gerekli kılmaktadır.
Kürd bölgelerindeki özerk, otonom yapının korunmasını ve güçlendirilmesini amaçlayan her düşünceyi ve eylemi, Osmanlı yönetimi kendisi için tehdit saymaktadır. Bu çaba içindeki Kürd beylerinin etkisiz hale getirilip sürgüne gönderilmesi çok önemli bir operasyondur. Sürgünlerle birlikte Kürd beylerinin mallarına el konulması, sürgünlerden dönüşün söz konusu bile edilmemesi, Osmanlı’daki beka bilincinin önemli unsurları olmaktadır. Bu çerçevede, mallarına mülklerine tamamen el konan, mülksüzleştirilen Kürd beylerine çok küçük bir maaş bağlanması, onların bu yolla devlete muhtaç kılınması, beka bilincinin yine önemli bir unsuru olmaktadır.
Cizre-Bohtan Beyi Bedirhan kitabının birinci cildinde, Mir Bedirhan’ın Hiristiyan Nasturilere karşı düzenlediği katliam anlatılıyordu. Girit’teki sürgün yıllarında, 1858’de, gerçekleşen bir Hiristiyan direnişinde, Mir Bedirhan’ın, Hıristiyanları korumaya çalıştığını, Müslümanlar tarafından linç edilmek istenen bir Hiristiyan gencini kurtarma yönünde girişimlerde bulunduğunu görüyoruz. Bunu, Mir Bedirhan’ın zihninde gelişen bir aydınlanma olarak değerlendirmek mümkündür.
Ahmet Kardam’ın, Mir Bedirhan’la ilgili iki ciltlik bu çalışması, 19. Yüzyılda Kürd-Osmanlı ilişkilerini kavramak bakımından değerli bir kaynak niteliğindedir.”
- İsmail Beşikçi