“Eğer, bedeninizde bir sızı varsa orada günah ağırlamışsınız demektir. O, sizi en mutlu anınızda aciz hissettirmek için kanınıza karışmıştır. Zamanla kendinizde açtığınız sığınaklara vücudunuzdaki ağrıları gömecek hale gelirsiniz. Kendinizi yeraltında bir yerler de sakladığınızı anladığınızda ise çoktan bedeninizin döküntüleri bir kusur üçgeni oluşturmuş olacaktır.”
Cürüm Üçgeni, bu çağın resmidir. Burada; bedenin aynandır, ruhun bir gece lambası silueti- bir var bir yok alayıdır, aklın en güçsüz tarafını yansıtır. Aynı yerde daimi kök salmak bizim toprağımızı güçsüzleştiren bir cüzzam çukurudur. Evren, tek bir noktaya alıştıkça herkes aynı noktadan çoğalmaya başlar ve cürüm üçgeni iyice daralır. Okuyacağınız bu eser, insanın dünya içerisinde yaşadığı kimlik karmaşasını ve onda yarattığı boşluğun çatışmasını işliyor. Bir sahnenin üzerinde, beden, ruh ve akıl üçgeni etrafında kendinizi bulabilmeniz için size el kaldırıyor.
“Bu sahne, yeraltındaki bedenlerin yeryüzüne taşmış halini anımsatıyordu. Görmeliydik, tek bir şekilde değil birçok şekilde yaşayabildiğimizi. Şimdi bu durumun altını çiziyorum.”
“Eğer, bedeninizde bir sızı varsa orada günah ağırlamışsınız demektir. O, sizi en mutlu anınızda aciz hissettirmek için kanınıza karışmıştır. Zamanla kendinizde açtığınız sığınaklara vücudunuzdaki ağrıları gömecek hale gelirsiniz. Kendinizi yeraltında bir yerler de sakladığınızı anladığınızda ise çoktan bedeninizin döküntüleri bir kusur üçgeni oluşturmuş olacaktır.”
Cürüm Üçgeni, bu çağın resmidir. Burada; bedenin aynandır, ruhun bir gece lambası silueti- bir var bir yok alayıdır, aklın en güçsüz tarafını yansıtır. Aynı yerde daimi kök salmak bizim toprağımızı güçsüzleştiren bir cüzzam çukurudur. Evren, tek bir noktaya alıştıkça herkes aynı noktadan çoğalmaya başlar ve cürüm üçgeni iyice daralır. Okuyacağınız bu eser, insanın dünya içerisinde yaşadığı kimlik karmaşasını ve onda yarattığı boşluğun çatışmasını işliyor. Bir sahnenin üzerinde, beden, ruh ve akıl üçgeni etrafında kendinizi bulabilmeniz için size el kaldırıyor.
“Bu sahne, yeraltındaki bedenlerin yeryüzüne taşmış halini anımsatıyordu. Görmeliydik, tek bir şekilde değil birçok şekilde yaşayabildiğimizi. Şimdi bu durumun altını çiziyorum.”