Sen, beni… “Feryâd” Eyledin.
Ben seni, adına layık “Şirin” olmaya, nasıl layık görmem? Sevdama.
Sabret, diyen. İmkansız adı verilen aşkına dair, vuslatın dağın ardında kalışlarında sessiz çığlıkların yankılandığı, bir aşkın adıdır, “Ferhat.”
Şirin uğruna, yaktığı türküler arasında “Ferhat“, “Feryâd” etmesinde ne yapsın? Her gecenin sabahında umutla, her günün akşamına bir çığlıkla bin adımın, adıdır “ Şirin.”
Kaç yol aşılır? Senin için diyerek, adının aşk olmuşluğunda adımlarından vazgeçmeyen “Ferhat’ın”, dizlerinin üzerine çöküp kalışlarında, gözlerine çöken yalnızlığındaki, gerçekliğin adıydı “ Şirin.”
Bir yüreğin içinde yaşayan güzel bakışlı yari idi, “Şirin.”
“Ferhat’ın” bir bakışıyla gördüğü.
Düşlerimin arasında, yankılanan seslerin yüze düşen hüznün içinde, yüz yüze konuşmasının adıydı, beklemek.
“Ferhat” bu… Adı geçince, dağı deleceğini, anlamalıyım diyen “Şirin’in” çığlığında ki, bir yudum suyun, sevdasının yol alışları.
Dağın sesi uğuldadıkça, hayaline bakar dururum, koyu gölgeler arasında, “Ferhat’ım.”
Söyle, “Şirin…”
Bir “Ferhat’ın” dağları delmeye doğru, sana yönelmiş adımlarında, her bir adımında, adını “Şirin” diye, dağa taşa yazıp, seni bulma çabasının, çaresizliğinde. Seni görme ümidi bile, sevdasına doyamayışının gerçekliği değil miydi?
Bin feryat ettin de, yanı başına bir “Ferhat”olamadım, diyen “Ferhat’ın”, “feryâd” etmiş hali değildi, bu aşk. Bin, “feryâdım” vardı, içinde bir ‘’Ferhat’’ olan diyen, “ Şirin’in” çığlığıydı.
Dağın Ardında kalan, “Ferhat’a” “Şirin’in”“feryâdı.”
Sen, beni… “Feryâd” Eyledin.
Ben seni, adına layık “Şirin” olmaya, nasıl layık görmem? Sevdama.
Sabret, diyen. İmkansız adı verilen aşkına dair, vuslatın dağın ardında kalışlarında sessiz çığlıkların yankılandığı, bir aşkın adıdır, “Ferhat.”
Şirin uğruna, yaktığı türküler arasında “Ferhat“, “Feryâd” etmesinde ne yapsın? Her gecenin sabahında umutla, her günün akşamına bir çığlıkla bin adımın, adıdır “ Şirin.”
Kaç yol aşılır? Senin için diyerek, adının aşk olmuşluğunda adımlarından vazgeçmeyen “Ferhat’ın”, dizlerinin üzerine çöküp kalışlarında, gözlerine çöken yalnızlığındaki, gerçekliğin adıydı “ Şirin.”
Bir yüreğin içinde yaşayan güzel bakışlı yari idi, “Şirin.”
“Ferhat’ın” bir bakışıyla gördüğü.
Düşlerimin arasında, yankılanan seslerin yüze düşen hüznün içinde, yüz yüze konuşmasının adıydı, beklemek.
“Ferhat” bu… Adı geçince, dağı deleceğini, anlamalıyım diyen “Şirin’in” çığlığında ki, bir yudum suyun, sevdasının yol alışları.
Dağın sesi uğuldadıkça, hayaline bakar dururum, koyu gölgeler arasında, “Ferhat’ım.”
Söyle, “Şirin…”
Bir “Ferhat’ın” dağları delmeye doğru, sana yönelmiş adımlarında, her bir adımında, adını “Şirin” diye, dağa taşa yazıp, seni bulma çabasının, çaresizliğinde. Seni görme ümidi bile, sevdasına doyamayışının gerçekliği değil miydi?
Bin feryat ettin de, yanı başına bir “Ferhat”olamadım, diyen “Ferhat’ın”, “feryâd” etmiş hali değildi, bu aşk. Bin, “feryâdım” vardı, içinde bir ‘’Ferhat’’ olan diyen, “ Şirin’in” çığlığıydı.
Dağın Ardında kalan, “Ferhat’a” “Şirin’in”“feryâdı.”