Bu satırları size, kapısı sonuna kadar parlak güneş ışığına açık olan değirmenimden yazıyorum.
Önümde ışıl ışıl bir çam korusu tepenin eteklerine kadar uzanıyor. En yakındaki dağlar olan Alpler çok uzakta, gri siluetleri gökyüzüne yaslanıyor. Etrafta neredeyse hiç ses yoktu; uzaklardan belli belirsiz duyulan bir kaval sesi, lavantaların arasından seslenen bir çulluk ve bir yerlerden duyulan bir katırın boynundaki çan sesleri. Provence’nin ışığı bu muhteşem manzaraya can veriyor.
Bu satırları size, kapısı sonuna kadar parlak güneş ışığına açık olan değirmenimden yazıyorum.
Önümde ışıl ışıl bir çam korusu tepenin eteklerine kadar uzanıyor. En yakındaki dağlar olan Alpler çok uzakta, gri siluetleri gökyüzüne yaslanıyor. Etrafta neredeyse hiç ses yoktu; uzaklardan belli belirsiz duyulan bir kaval sesi, lavantaların arasından seslenen bir çulluk ve bir yerlerden duyulan bir katırın boynundaki çan sesleri. Provence’nin ışığı bu muhteşem manzaraya can veriyor.