Kimi şairler, bir dîvân sahibi olsalar da, şöhretlerini sadece bir kasideye borçlu olabilmişlerdir. Hele ki bu kaside, dil ve coğrafya sınırlarını da aşmışsa kazandığı ün şairinin bile ötesine geçebilmiştir. Kimya alanında ortaya koyduğu çok sayıdaki kitap ve risâlesinden dolayı kimya âlimi kabul edilen ve aynı zamanda bir devlet adamı da olan, Selçuklu asrı şuarâsından olup mesleğinden dolayı, resmî yazışmalarda besmelenin üzerine yazılan ve hükümdarın adıyla lakap ve sıfatlarını içeren tuğraya nisbetle Tuğrâî diye ün yapan İsfahan doğumlu Tuğrâî’nin (ö.515/1121) Lâmiyyetü’l-Acem adlı kasidesi de benzer biçimde, çok geniş coğrafyalarda tanınarak hüsnükabul görmüş elli dokuz beyitlik bir kasidedir. Kasidenin Arapça şerhleri sayıca bir hayli fazla olmasına rağmen bilinen tek Türkçe şerhi, encümen-i şuarâ müdâvimi olarak da bilinen Lebib Efendi (ö.1284/1867) tarafından yapılmıştır. Selçuklu asrında, inişli çıkışlı siyasi hayatının sıkıntılarını Lâmiyyetü’l-Acem vasıtasıyla ebedileştiren Tuğrâî; Arap edebiyatında dil, edebiyat ve tarih âlimi şârih Safedî ile birlikte kazandığı yukarı yönlü ivmeyi devamlı olarak sürdürmüş, Lebib Efendi’nin Lâmiyyetü’l-Acem şerhiyle birlikte de Türk-İslâm edebiyatında daha görünür bir konuma ulaşmıştır.
Lâmiyyetü’l-ʿAcem, şairin kendi erdemlerinden, zamandan ve zamane insanlarının vefasızlığından söz etmesi, içerdiği zengin mesel ve hikemiyat sebebiyle 1629’dan başlayarak Latince, Almanca ve İngilizceye çevrilmiş Batı’da Arap şiirine ilişkin ün yapan ilk baş eser niteliğine sahip olmuştur.
Lâmiyye üzerine Lebîb Efendi’nin Türkçe şerhi dışında pek çok şerh yazılmış olup Ebü’l-Bekā el-Ukberî, Safedî, Yûsuf el-Mâlikî, Muhammed el-Minyâvî, Muhammed el-Mekkî, Yûsuf Şelfûn bunlardan bazılarıdır.
Klasik şiire ilgi duyanların bu şerh vesilesiyle Lâmiyyetü’l-Acem’i yeniden hatırlaması niyetiyle yayımladığımız bu çalışma umulur ki klasik şiir şerhi sahasına da mütevazı bir katkı sunmuş olsun.
Kimi şairler, bir dîvân sahibi olsalar da, şöhretlerini sadece bir kasideye borçlu olabilmişlerdir. Hele ki bu kaside, dil ve coğrafya sınırlarını da aşmışsa kazandığı ün şairinin bile ötesine geçebilmiştir. Kimya alanında ortaya koyduğu çok sayıdaki kitap ve risâlesinden dolayı kimya âlimi kabul edilen ve aynı zamanda bir devlet adamı da olan, Selçuklu asrı şuarâsından olup mesleğinden dolayı, resmî yazışmalarda besmelenin üzerine yazılan ve hükümdarın adıyla lakap ve sıfatlarını içeren tuğraya nisbetle Tuğrâî diye ün yapan İsfahan doğumlu Tuğrâî’nin (ö.515/1121) Lâmiyyetü’l-Acem adlı kasidesi de benzer biçimde, çok geniş coğrafyalarda tanınarak hüsnükabul görmüş elli dokuz beyitlik bir kasidedir. Kasidenin Arapça şerhleri sayıca bir hayli fazla olmasına rağmen bilinen tek Türkçe şerhi, encümen-i şuarâ müdâvimi olarak da bilinen Lebib Efendi (ö.1284/1867) tarafından yapılmıştır. Selçuklu asrında, inişli çıkışlı siyasi hayatının sıkıntılarını Lâmiyyetü’l-Acem vasıtasıyla ebedileştiren Tuğrâî; Arap edebiyatında dil, edebiyat ve tarih âlimi şârih Safedî ile birlikte kazandığı yukarı yönlü ivmeyi devamlı olarak sürdürmüş, Lebib Efendi’nin Lâmiyyetü’l-Acem şerhiyle birlikte de Türk-İslâm edebiyatında daha görünür bir konuma ulaşmıştır.
Lâmiyyetü’l-ʿAcem, şairin kendi erdemlerinden, zamandan ve zamane insanlarının vefasızlığından söz etmesi, içerdiği zengin mesel ve hikemiyat sebebiyle 1629’dan başlayarak Latince, Almanca ve İngilizceye çevrilmiş Batı’da Arap şiirine ilişkin ün yapan ilk baş eser niteliğine sahip olmuştur.
Lâmiyye üzerine Lebîb Efendi’nin Türkçe şerhi dışında pek çok şerh yazılmış olup Ebü’l-Bekā el-Ukberî, Safedî, Yûsuf el-Mâlikî, Muhammed el-Minyâvî, Muhammed el-Mekkî, Yûsuf Şelfûn bunlardan bazılarıdır.
Klasik şiire ilgi duyanların bu şerh vesilesiyle Lâmiyyetü’l-Acem’i yeniden hatırlaması niyetiyle yayımladığımız bu çalışma umulur ki klasik şiir şerhi sahasına da mütevazı bir katkı sunmuş olsun.