Hamza Celâleddin, serinin ilk kitabı Katil Nietzsche Asker Kant'tan sonra bu kez Dehşetli Peygamber Zarif Cellat ile karşınızda. Felsefe ve edebiyatı, tarihsel birer kurgu olarak ele almasıyla ve kendine has üslubuyla bilinen Hamza Celâleddin, serinin bu ikinci kitabında edebiyatı, yazar ve şairleri merkeze alıyor. William Blake ve Dostoyevski'den yola çıkan yazar; Rimbaud'dan Oscar Wilde'a, Virginia Woolf'tan Lesboslu Sappho'ya, Cesare Pavese'den Tezer Özlü'ye, Tolstoy'dan Proust'a tarihselliği gözeten bir yerden, incelikli ironi ile bezenmiş keskin mizahi anlatısıyla, Edebi Şeyler'de yine okurlarıyla buluşuyor.
İnsansoyunun tarih içindeki gösterişli ve büyük gürültü koparan devinimi, özünde üç temel motivasyona dayanır: İnsan, ya Abélard ve Héloise gibi erotik olarak ya Stefan Zweig ya da Nâzım Hikmet gibi politik olarak yahut da Friedrich Hölderlin ya da William Blake gibi klinik olarak “orada”dır. Bu üç temel motivasyon, insanın üç ayaklı var oluşuna bir gönderme gibidir: Erotik maceraperestlik kesinlikle, Immaneul Kant hariç, vahşi, saldırgan ve kimliksiz bir şey olarak “kan”a (Richard Ramirez, sana da merhaba), politik kararlılık John Locke dahil, direnen, göğüs geren ve yara alan bir şey olarak “beden”e, klinik azgınlık ise Adolf Hitler hariç, yaratan, sarsılan ve şüphesiz ki hastalıklı bir şey olarak “zihinsel durum”a işaret eder.
Hamza Celâleddin, serinin ilk kitabı Katil Nietzsche Asker Kant'tan sonra bu kez Dehşetli Peygamber Zarif Cellat ile karşınızda. Felsefe ve edebiyatı, tarihsel birer kurgu olarak ele almasıyla ve kendine has üslubuyla bilinen Hamza Celâleddin, serinin bu ikinci kitabında edebiyatı, yazar ve şairleri merkeze alıyor. William Blake ve Dostoyevski'den yola çıkan yazar; Rimbaud'dan Oscar Wilde'a, Virginia Woolf'tan Lesboslu Sappho'ya, Cesare Pavese'den Tezer Özlü'ye, Tolstoy'dan Proust'a tarihselliği gözeten bir yerden, incelikli ironi ile bezenmiş keskin mizahi anlatısıyla, Edebi Şeyler'de yine okurlarıyla buluşuyor.
İnsansoyunun tarih içindeki gösterişli ve büyük gürültü koparan devinimi, özünde üç temel motivasyona dayanır: İnsan, ya Abélard ve Héloise gibi erotik olarak ya Stefan Zweig ya da Nâzım Hikmet gibi politik olarak yahut da Friedrich Hölderlin ya da William Blake gibi klinik olarak “orada”dır. Bu üç temel motivasyon, insanın üç ayaklı var oluşuna bir gönderme gibidir: Erotik maceraperestlik kesinlikle, Immaneul Kant hariç, vahşi, saldırgan ve kimliksiz bir şey olarak “kan”a (Richard Ramirez, sana da merhaba), politik kararlılık John Locke dahil, direnen, göğüs geren ve yara alan bir şey olarak “beden”e, klinik azgınlık ise Adolf Hitler hariç, yaratan, sarsılan ve şüphesiz ki hastalıklı bir şey olarak “zihinsel durum”a işaret eder.