Modern öncesi toplumlarda insanlar kanaatkâr şekilde toplumlarının arzu etmelerine imkân verdiği oranda arzu ederlerdi. Fakat modern insan, kapitalizmin mutasyona uğramış hâli olan neoliberalizmde o kadar çok ihtiyaç, nesne ve seçenekle karşı karşıyadır ki; bunların bihakkın karşılanamaması, insanda son tahlilde hayâl kırıklığına dayanan bir öfkeye dönüşme potansiyeli de içerir. Öfke, kalabalık hâlinde vukû bulduğunda; insanın bireysel ahlâkî sorumluluktan kurtulma yolu açılır ve o yolda ilerledikçe de birey kendisini sosyal çevrenin aciz bir kurbanı şeklinde tanımlayan ideolojik bir kılıfa bürünür: Tarihsel olarak birçok radikal eylemin göstermiş olduğu gibi, söz konusu ideolojik kılıf, rengini nostaljik şekilde altın çağ misali bir geçmişten alır. Böylece, tatmin edilmediği düşünülen toplumsal, ekonomik ve siyasal arzular kitleselleşir ve sırf bu kitlesel özellik yüzünden eylemler, demokratikleşme talebi şeklinde ifade bulur. Oysa kitleselleşme, sosyolojik bir homojenleşmenin eşliğinde sanal bir eşitliği gerçekmiş duygusuyla kurgular; kalabalıktaki çeşitlilik, demokratik siyasal bir farklılık gibi algılanarak kimliksizleşmenin üstünü örter.
Modern öncesi toplumlarda insanlar kanaatkâr şekilde toplumlarının arzu etmelerine imkân verdiği oranda arzu ederlerdi. Fakat modern insan, kapitalizmin mutasyona uğramış hâli olan neoliberalizmde o kadar çok ihtiyaç, nesne ve seçenekle karşı karşıyadır ki; bunların bihakkın karşılanamaması, insanda son tahlilde hayâl kırıklığına dayanan bir öfkeye dönüşme potansiyeli de içerir. Öfke, kalabalık hâlinde vukû bulduğunda; insanın bireysel ahlâkî sorumluluktan kurtulma yolu açılır ve o yolda ilerledikçe de birey kendisini sosyal çevrenin aciz bir kurbanı şeklinde tanımlayan ideolojik bir kılıfa bürünür: Tarihsel olarak birçok radikal eylemin göstermiş olduğu gibi, söz konusu ideolojik kılıf, rengini nostaljik şekilde altın çağ misali bir geçmişten alır. Böylece, tatmin edilmediği düşünülen toplumsal, ekonomik ve siyasal arzular kitleselleşir ve sırf bu kitlesel özellik yüzünden eylemler, demokratikleşme talebi şeklinde ifade bulur. Oysa kitleselleşme, sosyolojik bir homojenleşmenin eşliğinde sanal bir eşitliği gerçekmiş duygusuyla kurgular; kalabalıktaki çeşitlilik, demokratik siyasal bir farklılık gibi algılanarak kimliksizleşmenin üstünü örter.