Bu çalışmamızda, genişçe ve derinlemesine ilmi tartışmalara girameden konuları, daha çok 1958 tarihli Cenevre Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi ile 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni esas alarak ve bunların yorumlarını yapan uzmanların görüşlerine yer vererek incelemeye çalıştık. Türkiye henüz adı geçen Deniz Hukuku Sözleşmesine taraf ülke konumunda değildir. Bu bakımdan sözleşmelrin Türkiye için bağlayıcı bir tarafı da yoktur. Anca milli menfaatlerimiz açısından bu sözleşmelerin iyi bir biçimde incelenmesi, örf ve adet haline gelen hükümlerinin tespit dilmesi ve bilinmesi mecburidir. Aynı zamanda bu hükümetlerle ilgili tedbirlerin araştırılıp bulunması zorunluluğu vardır. Biz öncelikle konuları bu çerçevede le aldıktan sonara, İslam Hukuku'nun bu konulara bakışına yer verdik. Esasen Milletlerarası Hukuk'ta denizle ilgili meseleler son asırlarda, teknolojik gelişmelere paralelolarak daha fazla araştırılmaya ve incelenmeye başlanmıştır. İslam Hukuku'nun kaynakları olan Kur'an, sünnet, örf, adet ve devletlerin uygulamalarında denizlerle ilgili genel ve geçerli hükümler bulunmasınarağmen, bu hükümler, bu günkü milletlerarası hukuk tekniğine göre ele alınıp geliştirilmemiştir. Kanaatimce bu konular daha çok devletlerarası antlaşmalara bırakılmış ve denizler buna göre idare edilmiştir. Diğer taraftan bilebildiğime göre ülkemizde denizlerle ilgili İslami hükümler bugünkü manada ele alınıp incelenmemiştir.
Kitabımızın üç tarafı denizlerle kaplı olan ülkemiz insanına ve bu konuda çalışmalar yapan araştırmacılarla birlikte uçsuz bucaksız denizlere ilgi duyan tüm değerli okuyucularımıza yayarlı olmasını diliyorum.
Bu çalışmamızda, genişçe ve derinlemesine ilmi tartışmalara girameden konuları, daha çok 1958 tarihli Cenevre Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi ile 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni esas alarak ve bunların yorumlarını yapan uzmanların görüşlerine yer vererek incelemeye çalıştık. Türkiye henüz adı geçen Deniz Hukuku Sözleşmesine taraf ülke konumunda değildir. Bu bakımdan sözleşmelrin Türkiye için bağlayıcı bir tarafı da yoktur. Anca milli menfaatlerimiz açısından bu sözleşmelerin iyi bir biçimde incelenmesi, örf ve adet haline gelen hükümlerinin tespit dilmesi ve bilinmesi mecburidir. Aynı zamanda bu hükümetlerle ilgili tedbirlerin araştırılıp bulunması zorunluluğu vardır. Biz öncelikle konuları bu çerçevede le aldıktan sonara, İslam Hukuku'nun bu konulara bakışına yer verdik. Esasen Milletlerarası Hukuk'ta denizle ilgili meseleler son asırlarda, teknolojik gelişmelere paralelolarak daha fazla araştırılmaya ve incelenmeye başlanmıştır. İslam Hukuku'nun kaynakları olan Kur'an, sünnet, örf, adet ve devletlerin uygulamalarında denizlerle ilgili genel ve geçerli hükümler bulunmasınarağmen, bu hükümler, bu günkü milletlerarası hukuk tekniğine göre ele alınıp geliştirilmemiştir. Kanaatimce bu konular daha çok devletlerarası antlaşmalara bırakılmış ve denizler buna göre idare edilmiştir. Diğer taraftan bilebildiğime göre ülkemizde denizlerle ilgili İslami hükümler bugünkü manada ele alınıp incelenmemiştir.
Kitabımızın üç tarafı denizlerle kaplı olan ülkemiz insanına ve bu konuda çalışmalar yapan araştırmacılarla birlikte uçsuz bucaksız denizlere ilgi duyan tüm değerli okuyucularımıza yayarlı olmasını diliyorum.