Bugüne dek birçok kaynakta adı geçmesine rağmen metni bulunmayan; kimi tarihçilerce varlığına dahi şüpheyle yaklaşılan 1920 Halkçılık Programı, ilk kez tam metni ve iktisadi-tarihsel gerçekliği ile okura sunuluyor.
Serdar Şahinkaya, bu titiz çalışmasında, Osmanlı’nın yıkılışı sonrası Anadolu’da yakılmaya başlanan devrim ateşlerinin, halkçı bir özle büyüyüp, yüzyıllar süren bir karanlığı yurttan kovuşunu farklı bir cepheden inceliyor.
Mustafa Kemal’in daha ilk adımda kurtuluş mücadelesine verdiği devrimci cansuyunu; Sovyetler Birliği ile kardeşçe ve halkçı özde yürütülen işbirliğini, bir yandan hatları ortaya çıkan gelecek hedefini ve tüm bunların somutlaştığı metin olan ve 18 Eylül 1920’de TBMM kürsüsünden okunan ‘Halkçılık Programı’nı, Cumhuriyet’in âdeta değişmez yasası olarak bir kez daha ortaya koyuyor.
“1919’un sonundan 1920’nin sonuna uzanan süreç, bir devrim dönemidir. Görülmektedir ki; Mustafa Kemal Paşa’nın Halkçılık Programı, kütüphane masalarında değil, cephelerdeki süngülerin şakırtısı, çizmelerin tozu ile yani ‘ateşle, demirle, kanla’ yazılmıştır...”
Bugüne dek birçok kaynakta adı geçmesine rağmen metni bulunmayan; kimi tarihçilerce varlığına dahi şüpheyle yaklaşılan 1920 Halkçılık Programı, ilk kez tam metni ve iktisadi-tarihsel gerçekliği ile okura sunuluyor.
Serdar Şahinkaya, bu titiz çalışmasında, Osmanlı’nın yıkılışı sonrası Anadolu’da yakılmaya başlanan devrim ateşlerinin, halkçı bir özle büyüyüp, yüzyıllar süren bir karanlığı yurttan kovuşunu farklı bir cepheden inceliyor.
Mustafa Kemal’in daha ilk adımda kurtuluş mücadelesine verdiği devrimci cansuyunu; Sovyetler Birliği ile kardeşçe ve halkçı özde yürütülen işbirliğini, bir yandan hatları ortaya çıkan gelecek hedefini ve tüm bunların somutlaştığı metin olan ve 18 Eylül 1920’de TBMM kürsüsünden okunan ‘Halkçılık Programı’nı, Cumhuriyet’in âdeta değişmez yasası olarak bir kez daha ortaya koyuyor.
“1919’un sonundan 1920’nin sonuna uzanan süreç, bir devrim dönemidir. Görülmektedir ki; Mustafa Kemal Paşa’nın Halkçılık Programı, kütüphane masalarında değil, cephelerdeki süngülerin şakırtısı, çizmelerin tozu ile yani ‘ateşle, demirle, kanla’ yazılmıştır...”