Bazı istisnalarla birlikte tüm Yahudilerin İsrail'e koşulsuz destek sunduğu kanaati oldukça yaygındır. ABD ile İsrail arasındaki "özel ilişki", dolayısıyla Amerika'daki Yahudi diasporası söz konusu olduğunda bu kanaat daha da güçlenmektedir. 1967 Savaşı'ndan 1970'lerin sonlarına kadar Amerikan Yahudileri için İsrail'i tereddütsüz desteklemek gerçekten de iyi bir Yahudi olmanın gereğiydi. Fakat 1980'lerin başlarından bu tarafa İsrail'deki bilhassa sağ kanat hükûmetlerin, Filistin'e/Filistinlilere yönelik eylem ve politikaları, Amerikan Yahudi toplumunun giderek genişleyen bir bölümü tarafından yoğun bir biçimde eleştirilmektedir. Bu kitap, Amerikan Yahudilerinin İsrail'in Filistin politikasına yönelik eleştirilerini anlamlı bir bağlam içerisine yerleştirmeyi ve bu eleştirilerin muhtevasını detaylı bir biçimde açığa çıkarmayı amaçlamaktadır. Kitapta, eleştirilerin temelinde, Amerikan Yahudilerinin ev sahibi toplumlarıyla etkileşimleri vasıtasıyla deneyimledikleri kimlik dönüşümünün yattığı iddia edilmektedir. Kimliğin nasıl dönüştüğü tarif edilirken Hall, Gilroy ve Clifford'un diaspora kimliklerinin, farklılıkla yürütülen müzakereler yoluyla melezleştiğini ve nihayetsiz ve doğrusallık arz etmeyen bir biçimde yeniden ve yeniden inşa edildiğini savunan görüşlerinden yararlanılmaktadır. Kitapta, Amerikan Yahudilerinin deneyimledikleri kimlik dönüşümünün dinî ve siyasi boyutlarına odaklanılmaktadır. Zira muhtelif anket araştırmaları, Amerikan Yahudilerinin İsrail-Filistin çatışmasına yaklaşımlarıyla dinî ve siyasi kimlikleri arasında yakın bir ilişkinin mevcut olduğunu göstermektedir. Amerikan Yahudilerinin İsrail'in Filistin politikasının hangi yönlerini eleştirdikleri ve bu eleştiriler için hangi gerekçeleri öne sürdükleri ise Eylül 2017 ile Mart 2018 arasında çeşitli Amerikan Yahudi örgütlerinden temsilcilerle gerçekleştirilen mülakatlar ışığında açıklığa kavuşturulmaya çalışılmaktadır.
Bazı istisnalarla birlikte tüm Yahudilerin İsrail'e koşulsuz destek sunduğu kanaati oldukça yaygındır. ABD ile İsrail arasındaki "özel ilişki", dolayısıyla Amerika'daki Yahudi diasporası söz konusu olduğunda bu kanaat daha da güçlenmektedir. 1967 Savaşı'ndan 1970'lerin sonlarına kadar Amerikan Yahudileri için İsrail'i tereddütsüz desteklemek gerçekten de iyi bir Yahudi olmanın gereğiydi. Fakat 1980'lerin başlarından bu tarafa İsrail'deki bilhassa sağ kanat hükûmetlerin, Filistin'e/Filistinlilere yönelik eylem ve politikaları, Amerikan Yahudi toplumunun giderek genişleyen bir bölümü tarafından yoğun bir biçimde eleştirilmektedir. Bu kitap, Amerikan Yahudilerinin İsrail'in Filistin politikasına yönelik eleştirilerini anlamlı bir bağlam içerisine yerleştirmeyi ve bu eleştirilerin muhtevasını detaylı bir biçimde açığa çıkarmayı amaçlamaktadır. Kitapta, eleştirilerin temelinde, Amerikan Yahudilerinin ev sahibi toplumlarıyla etkileşimleri vasıtasıyla deneyimledikleri kimlik dönüşümünün yattığı iddia edilmektedir. Kimliğin nasıl dönüştüğü tarif edilirken Hall, Gilroy ve Clifford'un diaspora kimliklerinin, farklılıkla yürütülen müzakereler yoluyla melezleştiğini ve nihayetsiz ve doğrusallık arz etmeyen bir biçimde yeniden ve yeniden inşa edildiğini savunan görüşlerinden yararlanılmaktadır. Kitapta, Amerikan Yahudilerinin deneyimledikleri kimlik dönüşümünün dinî ve siyasi boyutlarına odaklanılmaktadır. Zira muhtelif anket araştırmaları, Amerikan Yahudilerinin İsrail-Filistin çatışmasına yaklaşımlarıyla dinî ve siyasi kimlikleri arasında yakın bir ilişkinin mevcut olduğunu göstermektedir. Amerikan Yahudilerinin İsrail'in Filistin politikasının hangi yönlerini eleştirdikleri ve bu eleştiriler için hangi gerekçeleri öne sürdükleri ise Eylül 2017 ile Mart 2018 arasında çeşitli Amerikan Yahudi örgütlerinden temsilcilerle gerçekleştirilen mülakatlar ışığında açıklığa kavuşturulmaya çalışılmaktadır.