Dillerin Hesabı: Çift Sütunlu, Derrida’nın Condillac’a duyduğu ilgiyi gözler önüne seren diğer bir eseri olan Önemsizin Arkeolojisi’nin dördüncü baskısında (1973) yayımlanacağının haberi verilmiş olsa da düşünür hayattayken gün yüzü görmemiş, bitmemiş, görünüşe göre yolda terk edilmiş deneysel, bulmacamsı bir metin. Derrida’nın, en önemli eserlerinden biri olan, yine çift sütunlu Glas’dan (1974) bile önce, felsefe ile yazı arasındaki ilişkiyi düşündüğü son derece özgün bir tipografik laboratuvar.
Derrida burada, Gramatoloji (1967) ile birlikte başladığı on sekizinci yüzyılda dil bilimleri üzerine düşünme projesini devam ettirerek Condillac’ın L’Art d’écrire (Yazma Sanatı) adlı eserinin ikili bir okumasını sunar. Sol sütun, L’Art d’écrire‘in gayet geleneksel, metodolojik bir incelemesini sunarken sağ sütun, felsefeden kaçan bir yazma hazzı peşinde Freud’a ve diğer düşünürlere doğru ilerler ve sürekli yoldan/konudan sapar, başıboş dolaşır.
Condillac’ı iki sütun halinde ama aynı zamanda alt başlığın (“Çift Sütunlu”) da işaret ettiği gibi “iki tarzda” okuyan Derrida’nın külliyatında benzersiz bir yeri olan bu kitap, yapıbozumcu yazının en güzel deneylerinden birini, yapıbozumun “çifte aşaması”nın “stereografik” sahnelenmesini tecrübe etme imkânı sağlıyor.
Dillerin Hesabı: Çift Sütunlu, Derrida’nın Condillac’a duyduğu ilgiyi gözler önüne seren diğer bir eseri olan Önemsizin Arkeolojisi’nin dördüncü baskısında (1973) yayımlanacağının haberi verilmiş olsa da düşünür hayattayken gün yüzü görmemiş, bitmemiş, görünüşe göre yolda terk edilmiş deneysel, bulmacamsı bir metin. Derrida’nın, en önemli eserlerinden biri olan, yine çift sütunlu Glas’dan (1974) bile önce, felsefe ile yazı arasındaki ilişkiyi düşündüğü son derece özgün bir tipografik laboratuvar.
Derrida burada, Gramatoloji (1967) ile birlikte başladığı on sekizinci yüzyılda dil bilimleri üzerine düşünme projesini devam ettirerek Condillac’ın L’Art d’écrire (Yazma Sanatı) adlı eserinin ikili bir okumasını sunar. Sol sütun, L’Art d’écrire‘in gayet geleneksel, metodolojik bir incelemesini sunarken sağ sütun, felsefeden kaçan bir yazma hazzı peşinde Freud’a ve diğer düşünürlere doğru ilerler ve sürekli yoldan/konudan sapar, başıboş dolaşır.
Condillac’ı iki sütun halinde ama aynı zamanda alt başlığın (“Çift Sütunlu”) da işaret ettiği gibi “iki tarzda” okuyan Derrida’nın külliyatında benzersiz bir yeri olan bu kitap, yapıbozumcu yazının en güzel deneylerinden birini, yapıbozumun “çifte aşaması”nın “stereografik” sahnelenmesini tecrübe etme imkânı sağlıyor.