Bugün insanlık genel olarak her döneminden çok daha uzaktır Allah’tan…
Fıtratın üzerine çöken enkaz daha ağır ve korkunçtur.
Eski cahiliyeler cehalet, saflık ve mertlik cahiliyeleriydi.
Çağdaş cahiliyelerse ilim, karmaşa ve vurdumduymazlık cahiliyeleridir.
Dünya hayatı, insanların his ve hareketlerini geniş ölçüde sarmıştır. Buna yol açan etken de bugünkü uygarlıktır, bu uygarlığın sağladığı çeşitli yaşama yöntemleridir; refah ve kolaylıklar, yeryüzünde elde edilen iktidardır. Böylece günümüz insanlığı bu hayatı, his ve hareketlerinde çok ağırlıklı bir biçimde duyumsar
olmuştur.
Ah, bütün bunlar Allah’ı tanıma, ulûhiyet ve kulluk özelliklerini kavrama esasına dayansaydı! Ve en derin, en köklü hakikatin esası üzerine kurulmuş olsaydı!
Nedir o hakikat? Şudur: Allah insanı yeryüzüne kendi adına göndermiş ve yeryüzünde ne varsa hepsini emrine vermiştir. Üstlendiği ulvî görevi yerine getirmede kendisine yardımcı olacak ilâhî bağış ve kabiliyetlerle donatmıştır. O, bütün bunlar ile imtihan edilip ahirette
hesaba çekilecek ve dünya hayatında yaptıklarının hesabını verecektir. İşte bu hakikat, her şey bu hakikatte!
Seyyid Kutub’un “Din Budur; ele aldığı büyük konunun temel noktalarına ışık tutacak bazı işaretlerde bulunmayı hedef alıyor.” dediği bu eser, insanlığın muhtaç olduğu bu dinin özelliklerini, metodunu ve nasıl tekrar hâkim kılınabileceğini sade bir üslup ile açıklamaktadır.
Bugün insanlık genel olarak her döneminden çok daha uzaktır Allah’tan…
Fıtratın üzerine çöken enkaz daha ağır ve korkunçtur.
Eski cahiliyeler cehalet, saflık ve mertlik cahiliyeleriydi.
Çağdaş cahiliyelerse ilim, karmaşa ve vurdumduymazlık cahiliyeleridir.
Dünya hayatı, insanların his ve hareketlerini geniş ölçüde sarmıştır. Buna yol açan etken de bugünkü uygarlıktır, bu uygarlığın sağladığı çeşitli yaşama yöntemleridir; refah ve kolaylıklar, yeryüzünde elde edilen iktidardır. Böylece günümüz insanlığı bu hayatı, his ve hareketlerinde çok ağırlıklı bir biçimde duyumsar
olmuştur.
Ah, bütün bunlar Allah’ı tanıma, ulûhiyet ve kulluk özelliklerini kavrama esasına dayansaydı! Ve en derin, en köklü hakikatin esası üzerine kurulmuş olsaydı!
Nedir o hakikat? Şudur: Allah insanı yeryüzüne kendi adına göndermiş ve yeryüzünde ne varsa hepsini emrine vermiştir. Üstlendiği ulvî görevi yerine getirmede kendisine yardımcı olacak ilâhî bağış ve kabiliyetlerle donatmıştır. O, bütün bunlar ile imtihan edilip ahirette
hesaba çekilecek ve dünya hayatında yaptıklarının hesabını verecektir. İşte bu hakikat, her şey bu hakikatte!
Seyyid Kutub’un “Din Budur; ele aldığı büyük konunun temel noktalarına ışık tutacak bazı işaretlerde bulunmayı hedef alıyor.” dediği bu eser, insanlığın muhtaç olduğu bu dinin özelliklerini, metodunu ve nasıl tekrar hâkim kılınabileceğini sade bir üslup ile açıklamaktadır.