Modern insanın tarihi disiplin altına alınmasının tarihi olarak da okunabilir. Disiplin, aile, okul, hapishane gibi disipline edici kurumlardan biri olan orduyu Almanya özelinde inceliyor. Esas olarak erkekleri askere dönüştürmek için hangi yolların kullanıldığını; bir askerin emir alınca kendi hayatını tehlikeye atarak başka askerleri hatta sivilleri öldürecek duruma nasıl getirildiğini anlatıyor. "Düzen ve disiplin" tutkunu toplum mühendislerinin, toplumun en ücra köşelerine kadar askeri disiplin uygulayarak "ölmeyi ve öldürmeyi öğrenen", "güvenilir beden" ve "sadık ruh" lardan oluşan Nazizmi nasıl inşa ettiklerini gösteriyor. Ulrich Bröckling'e göre modern devlet ile ordu ayrılmaz bir bütün oluşturur. Modern devlet elindeki şiddet kullanma araçlarıyla egemenliğini garantilemiş; savaşa karar verme hakkını elinde tutmakla da insan hayatı hakkında karar verici duruma gelmiştir. Ordular, siyasal egemenliğin en etkili aygıtlarından biri olarak, bir askere devletin çıkarlarının her şeyden, kendi hayatından bile önemli olduğu gerçeğini benimseterek oluşmuştur. Kral, vatan, halk, özgürlük ya da güvenlik için ölmeye ve öldürmeye hazır olmak "devletin vatandaşı" olmanın başlıca koşullarından biridir. Kadını dışarıda bırakarak, şiddet ve saldırganlığı içselleştiren bu "erkekler beraberliği" kendini salt askerlik dönemiyle sınırlamaz. Foucault'nun "büyük bir zindan", Weber'in "çelik gibi sert kabuk" diye adlandırdığı itaati içselleştiren, "homojen biz"in yaratılmasına yönelik "düzenli ve disiplinli bir süreç, askerlik öncesi ve sonrasında da işler... Bu sürecin çok tutarlı bir sistematiği, amacı vardır: Genç erkeği, bütün ihtiyaçlarının karşılandığı yeni bir ortamda "eski ben" ini öldürerek "çakı gibi bir asker" yapmak ve "tehdit oluşturduğu korkusuyla "kin ve nefret"in hedefi haline getirilen "düşman"a karşı hazırlamak!.. Sürecin tarihsel bir seyri vardır: Cephe savaşlarından teknolojik savaşlara doğru bir değişim yaşanırken asker de değişecektir; dolayısıyla o askeri üreten mekanizma da... Orduların ilk dönemlerinde, bedenin amaca uygun hale getirilmesi disipline etme çabalarının merkezinde iken, on dokuzuncu yüzyılda ulus-devletlerle birlikte ideolojik seferberlik ve tektipleştirme ön plana çıkmış; askerler "vatan için kendini seve seve feda etmeye" başlamışlardır. Yirminci yüzyılın sanayileşmiş savaş ortamında ise, geleneksel sıkı talim pratikleri ve "manevi, ruhsal donanım sağlama" önlemleri sürdürülürken, disipline etme sürecinin merkezine karmaşık silah teknolojilerinin gerektirdiği donanım yerleşmiştir. Disiplin'de dile getirilen tezler, Almanya örnek alınarak içeriklendirilmiş olsa da kapsamlı bir kaynak taramasıyla yazıldığı için başka orduları da anlamamıza imkan verir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğu ordusunun modernleştirilme çalışmalarına katılmış olan Helmuth von Moltke, Colmar von der Coltz ve Liman von Sanders gibi yüksek rütbeli Alman subaylarının oynadığı tarihsel rolleri anlamak için de yol göstericidir.
Modern insanın tarihi disiplin altına alınmasının tarihi olarak da okunabilir. Disiplin, aile, okul, hapishane gibi disipline edici kurumlardan biri olan orduyu Almanya özelinde inceliyor. Esas olarak erkekleri askere dönüştürmek için hangi yolların kullanıldığını; bir askerin emir alınca kendi hayatını tehlikeye atarak başka askerleri hatta sivilleri öldürecek duruma nasıl getirildiğini anlatıyor. "Düzen ve disiplin" tutkunu toplum mühendislerinin, toplumun en ücra köşelerine kadar askeri disiplin uygulayarak "ölmeyi ve öldürmeyi öğrenen", "güvenilir beden" ve "sadık ruh" lardan oluşan Nazizmi nasıl inşa ettiklerini gösteriyor. Ulrich Bröckling'e göre modern devlet ile ordu ayrılmaz bir bütün oluşturur. Modern devlet elindeki şiddet kullanma araçlarıyla egemenliğini garantilemiş; savaşa karar verme hakkını elinde tutmakla da insan hayatı hakkında karar verici duruma gelmiştir. Ordular, siyasal egemenliğin en etkili aygıtlarından biri olarak, bir askere devletin çıkarlarının her şeyden, kendi hayatından bile önemli olduğu gerçeğini benimseterek oluşmuştur. Kral, vatan, halk, özgürlük ya da güvenlik için ölmeye ve öldürmeye hazır olmak "devletin vatandaşı" olmanın başlıca koşullarından biridir. Kadını dışarıda bırakarak, şiddet ve saldırganlığı içselleştiren bu "erkekler beraberliği" kendini salt askerlik dönemiyle sınırlamaz. Foucault'nun "büyük bir zindan", Weber'in "çelik gibi sert kabuk" diye adlandırdığı itaati içselleştiren, "homojen biz"in yaratılmasına yönelik "düzenli ve disiplinli bir süreç, askerlik öncesi ve sonrasında da işler... Bu sürecin çok tutarlı bir sistematiği, amacı vardır: Genç erkeği, bütün ihtiyaçlarının karşılandığı yeni bir ortamda "eski ben" ini öldürerek "çakı gibi bir asker" yapmak ve "tehdit oluşturduğu korkusuyla "kin ve nefret"in hedefi haline getirilen "düşman"a karşı hazırlamak!.. Sürecin tarihsel bir seyri vardır: Cephe savaşlarından teknolojik savaşlara doğru bir değişim yaşanırken asker de değişecektir; dolayısıyla o askeri üreten mekanizma da... Orduların ilk dönemlerinde, bedenin amaca uygun hale getirilmesi disipline etme çabalarının merkezinde iken, on dokuzuncu yüzyılda ulus-devletlerle birlikte ideolojik seferberlik ve tektipleştirme ön plana çıkmış; askerler "vatan için kendini seve seve feda etmeye" başlamışlardır. Yirminci yüzyılın sanayileşmiş savaş ortamında ise, geleneksel sıkı talim pratikleri ve "manevi, ruhsal donanım sağlama" önlemleri sürdürülürken, disipline etme sürecinin merkezine karmaşık silah teknolojilerinin gerektirdiği donanım yerleşmiştir. Disiplin'de dile getirilen tezler, Almanya örnek alınarak içeriklendirilmiş olsa da kapsamlı bir kaynak taramasıyla yazıldığı için başka orduları da anlamamıza imkan verir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğu ordusunun modernleştirilme çalışmalarına katılmış olan Helmuth von Moltke, Colmar von der Coltz ve Liman von Sanders gibi yüksek rütbeli Alman subaylarının oynadığı tarihsel rolleri anlamak için de yol göstericidir.