Yaşlı Plinius, Doğa Tarihi adlı ansiklopedik eserinin 31. kitabında, suda yaşayan canlıların şifa verici yanlarıyla birlikte genel özelliklerini aktarmadan önce bilhassa nehirlerin sahip oldukları kudretleri ele almaktadır. Anadolu dâhil, Akdeniz ve Ege’ye hayat veren bereketli suların yapısal özelliklerine, canlılara olan etkilerine değinmektedir. Antikçağ’ın bilgi birikiminin ve kültürünün en üst düzeyde yansıtıldığı çalışmalarıyla her zaman klasik özelliğini koruyacak olan eserinin bu ciltlerinde iki bin yıl öncesinden bizlere seslenmektedir âdeta. Doğayı, canlıları ve insan yaşamını bir bütün içinde ele almaktadır; böylelikle, günümüzde, dünyanın oluşumunda ve yaşamı sürdürmede doğanın kutsal güç unsurlarından biri olan suların neden temiz kalmasının, ayrıca elbette bu canlı bütünlüğü içinde doğaya neden zarar verilmemesi gerektiği bir kez daha anlaşılmaktadır. Yazarın çalışmasına, öngörüsüne ve doğru bilgileri aktarma çabasına hayran kalmamak mümkün değil.
Plinius 32. kitabında da balıklardan elde edilen faydaları, devaları aktarmaktadır. Bu sayede Latince birçok balık adını ve beslenmede, sağlıkta, ilaç yapımında onlardan nasıl yararlandıklarını öğrenmekteyiz.
“Çoğunlukla denizde yolculuk edenler, tatlı suyun eksikliğini çekenlere şu çareleri tavsiye edeceğiz. Geminin etrafına serili yünler, denizin buharının emilmesiyle nemlenirler, bunların sıkılmasıyla tatlı su çıkarılır, aynı şekilde balmumundan yapılmış içi çukur toplar ya da içi boş, ağzı kapalı kaplar ağlarla denize salındığında içlerine tatlı suyu toplarlar. Nitekim karada deniz suyu, beyaz balçıkla süzülerek geçirildiğinde tatlı olur. İnsanların ve dört ayaklıların kırık vücutları, hangi türünde olursa olsun yüzerek çok kolay biçimde eski gücüne gelir. Bilmedikleri suların sağlıklarına dokunması yabancı ülkede yolculuk edenlerin korkusudur.”
Yaşlı Plinius, Doğa Tarihi adlı ansiklopedik eserinin 31. kitabında, suda yaşayan canlıların şifa verici yanlarıyla birlikte genel özelliklerini aktarmadan önce bilhassa nehirlerin sahip oldukları kudretleri ele almaktadır. Anadolu dâhil, Akdeniz ve Ege’ye hayat veren bereketli suların yapısal özelliklerine, canlılara olan etkilerine değinmektedir. Antikçağ’ın bilgi birikiminin ve kültürünün en üst düzeyde yansıtıldığı çalışmalarıyla her zaman klasik özelliğini koruyacak olan eserinin bu ciltlerinde iki bin yıl öncesinden bizlere seslenmektedir âdeta. Doğayı, canlıları ve insan yaşamını bir bütün içinde ele almaktadır; böylelikle, günümüzde, dünyanın oluşumunda ve yaşamı sürdürmede doğanın kutsal güç unsurlarından biri olan suların neden temiz kalmasının, ayrıca elbette bu canlı bütünlüğü içinde doğaya neden zarar verilmemesi gerektiği bir kez daha anlaşılmaktadır. Yazarın çalışmasına, öngörüsüne ve doğru bilgileri aktarma çabasına hayran kalmamak mümkün değil.
Plinius 32. kitabında da balıklardan elde edilen faydaları, devaları aktarmaktadır. Bu sayede Latince birçok balık adını ve beslenmede, sağlıkta, ilaç yapımında onlardan nasıl yararlandıklarını öğrenmekteyiz.
“Çoğunlukla denizde yolculuk edenler, tatlı suyun eksikliğini çekenlere şu çareleri tavsiye edeceğiz. Geminin etrafına serili yünler, denizin buharının emilmesiyle nemlenirler, bunların sıkılmasıyla tatlı su çıkarılır, aynı şekilde balmumundan yapılmış içi çukur toplar ya da içi boş, ağzı kapalı kaplar ağlarla denize salındığında içlerine tatlı suyu toplarlar. Nitekim karada deniz suyu, beyaz balçıkla süzülerek geçirildiğinde tatlı olur. İnsanların ve dört ayaklıların kırık vücutları, hangi türünde olursa olsun yüzerek çok kolay biçimde eski gücüne gelir. Bilmedikleri suların sağlıklarına dokunması yabancı ülkede yolculuk edenlerin korkusudur.”