Dörtnala Gelmiştik Uzak Asya‘dan (Ciltli)

Stok Kodu:
9786058161337
Boyut:
17x23
Sayfa Sayısı:
556
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2019-04
Kapak Türü:
Ciltli
Kağıt Türü:
1. Hamur
%20 indirimli
260,00TL
208,00TL
Taksitli fiyat: 9 x 25,42TL
Temin süresi 2-5 gündür.
9786058161337
1188686
Dörtnala Gelmiştik Uzak Asya‘dan (Ciltli)
Dörtnala Gelmiştik Uzak Asya‘dan (Ciltli)
208.00

Elinizde tuttuğunuz bu kitap, Türklerin tarihini, kadim dostları olan atlar, Anadolu tarihi ve ana yurtta kalmış Türklerin tarihi olarak üç ana eksende incelemiş, 10 yılı aşkın bir çalışmanın ürünüdür.

Bizim çok büyük bir tarihimiz var. İstiklal şairimiz Mehmet Akif, Türk medeniyetinin büyüklüğünü, bakın nasıl da net ve ustaca söylemiş:

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.

Olmaz! Sığmaz! Çünkü biz, tarih denen olgunun temel taşlarından biriyiz.

Peki, nelerdi Türkleri dünya tarihinin temel taşlarından biri yapan ve kimliğini oluşturan ögeler? Nasıl bu kadar birbirine benzer örgütlenmişlerdi farklı coğrafyalarda, farklı isimlerle, farklı zamanlarda? Nasıl yapabilmişlerdi hep en olmaz denileni? Türklerin tarihe bıraktığı izleri atlarında, yaylarında, bozkır töresinde ve sıra dışı liderlerinde aradım.

Türk’ü atsız düşünemezdiniz elbette. Peki, at, doğası gereği nasıl bir canlı? Neden birbirlerinden farklı gelişim göstermişler, nasıl evcilleştirilmişler? Neler kalmış elimizde geleneksel atlı kültürümüzden? Sahi, Türk atı var mı gerçekten?

Ve Anadolu tarihi… Anadolu… Anadolu’ya ait olmak… Toplumumuzun mayasındaki en önemli unsurlardan biri… Aslında çoğumuz bu toprakların Malazgirt Savaşı’yla başlayan, Müslüman ve Türk kimliği altındaki tarihine aşinayız. Ancak Anadolu, tarihin tüm çağlarında çok önemli bir merkez olmuş, büyük medeniyetler çok büyük işler yapmışlar bu topraklarda. Hemhâl olmuş eskiyle yeni, bir olmuş, karışmış, kaynaşmış aynı havanda dövüle dövüle!

Farklı mânâların zamanla nasıl harmanlandığını merak ettiğimden çıktım yola; atıyla, yayıyla, töresiyle, savaş taktikleriyle, bağımsızlık sevdasıyla, Orta Asya’sı ve Anadolu’suyla… Bizi biz yapan, kimliğimizi oluşturan değerlere vardım, ben de piştim bu yolda. Söz söyledim naçizane. Ama farklı söyledim. Belki bildiğiniz, belki unuttuğunuz, belki bilmediğiniz, belki de unutturulmuş sözler…  Kâh at sırtında, kâh at izinde dolaştım. Asla tek taraflı bakmadım. Çağın gereklerini anlamaya çalışarak ve geçmişe saygıyla söyledim sözümü. Günümüzü ve geleceğimizi geçmişimizde irdeleyen bir kitaba ulaştım sonunda.

Bir sürç-i lisan ettiysem, affola.

 

Elinizde tuttuğunuz bu kitap, Türklerin tarihini, kadim dostları olan atlar, Anadolu tarihi ve ana yurtta kalmış Türklerin tarihi olarak üç ana eksende incelemiş, 10 yılı aşkın bir çalışmanın ürünüdür.

Bizim çok büyük bir tarihimiz var. İstiklal şairimiz Mehmet Akif, Türk medeniyetinin büyüklüğünü, bakın nasıl da net ve ustaca söylemiş:

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.

Olmaz! Sığmaz! Çünkü biz, tarih denen olgunun temel taşlarından biriyiz.

Peki, nelerdi Türkleri dünya tarihinin temel taşlarından biri yapan ve kimliğini oluşturan ögeler? Nasıl bu kadar birbirine benzer örgütlenmişlerdi farklı coğrafyalarda, farklı isimlerle, farklı zamanlarda? Nasıl yapabilmişlerdi hep en olmaz denileni? Türklerin tarihe bıraktığı izleri atlarında, yaylarında, bozkır töresinde ve sıra dışı liderlerinde aradım.

Türk’ü atsız düşünemezdiniz elbette. Peki, at, doğası gereği nasıl bir canlı? Neden birbirlerinden farklı gelişim göstermişler, nasıl evcilleştirilmişler? Neler kalmış elimizde geleneksel atlı kültürümüzden? Sahi, Türk atı var mı gerçekten?

Ve Anadolu tarihi… Anadolu… Anadolu’ya ait olmak… Toplumumuzun mayasındaki en önemli unsurlardan biri… Aslında çoğumuz bu toprakların Malazgirt Savaşı’yla başlayan, Müslüman ve Türk kimliği altındaki tarihine aşinayız. Ancak Anadolu, tarihin tüm çağlarında çok önemli bir merkez olmuş, büyük medeniyetler çok büyük işler yapmışlar bu topraklarda. Hemhâl olmuş eskiyle yeni, bir olmuş, karışmış, kaynaşmış aynı havanda dövüle dövüle!

Farklı mânâların zamanla nasıl harmanlandığını merak ettiğimden çıktım yola; atıyla, yayıyla, töresiyle, savaş taktikleriyle, bağımsızlık sevdasıyla, Orta Asya’sı ve Anadolu’suyla… Bizi biz yapan, kimliğimizi oluşturan değerlere vardım, ben de piştim bu yolda. Söz söyledim naçizane. Ama farklı söyledim. Belki bildiğiniz, belki unuttuğunuz, belki bilmediğiniz, belki de unutturulmuş sözler…  Kâh at sırtında, kâh at izinde dolaştım. Asla tek taraflı bakmadım. Çağın gereklerini anlamaya çalışarak ve geçmişe saygıyla söyledim sözümü. Günümüzü ve geleceğimizi geçmişimizde irdeleyen bir kitaba ulaştım sonunda.

Bir sürç-i lisan ettiysem, affola.

 

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat