Bugün dünyada yaşayan insanlar birbirlerinden çok farklı koşullar altında yaşamaktadırlar. Dünyanın çok az insan kümesi geniş evlerde konforlu bir yaşam sürerken, dünyada yaşayan 7 milyar insanın çok önemli kısmı ise derme çatma evlerde karnını nasıl doyuracağının uğraşı içinde olup, beslenme, barınma, sağlık ve eğitim gibi temel gereksinmeleri bile yetersiz karşılanmakta, hatta bazılarının ise hiç karşılanmamaktadır. Bu nedenle dünyanın önemli bir nüfusu bugün bile okuma ya da yazmanın ne olduğunu bilmemekte, hastane yüzü görmeden ölebilmektedirler. Dünyanın önemli işsiz kümesi bu tür insanlardan oluşmaktadırlar.
Küresel düzlemde gelişmiş merkez ülkelerde kişi başı gelir 30.000 $ civarında iken, birçok Afrika ve Asya Ülkesinde 1.000-1.500 $ hatta bazı Afrika ülkelerinde 500 $’ın altındadır. Bu gelir eşitsizliğini ortaya çıkaran temel nedenler nelerdir; dünyanın son 30 yılına egemen olan küresel boyutta büyüme olgusu çevre ülkelerin kalkınma süreçlerini nasıl etkilemiştir? Küresel kalkınma odaklı gelişme çevre ülkelerdeki; yoksunluğu, yoksulluğu, açlığı ve eşitsizliği ortadan kaldırabilir mi?
Dünyanın eşitsiz gelişimi bir kader midir? Özgürlük ve eşitlik temelinde, insancıl, çevreyi koruyan, saldırgan olmayan, yoksulluğu, eşitsizliği salt imaj bozukluğu olarak algılamayan ve paydaşlarının tümünü kollayan küresel bir ekonomik kalkınma modeli olası mıdır? Bu sorunun yanıtı elbette olasıdır. 2008 sonrası dönemdeki bu tür arayışlar; yeni dünya düzenini oluşturmada önemli mihenk taşlarıdır.
Yukarıdaki sorular ve soruların olası yanıtları küresel kalkınma odaklı analiz edilmelidir. Bu çerçevede bugünün ulus-ötesi üretim, tüketim, ticaret, finans ve emek hareketlerinin yapısını ortaya koyma durumundadır. 21. yy.’ın ekonomik olguları, yaşanan sorunları 20.yy anlayışı çerçevesince algılanamaz ve oluşmuş politika önermeleri ile de çözülemez. Bu nedenle, ne Neo-liberal eksende modernleşme okulunun kalkınmaya bakışı, ne de bağımlılık okulu ve yapısalcı bakış açısının olgu tanımlama odaklı yaklaşımları, 21. yy.’da yaşanan kalkınma sorunlarını tek pencereden bakarak çözebilirler. Bu bağlamda kalkınma olgusuna bakışta yeni düşün (ide)'lerin oluşturacağı kuramsal çatılara ve yeni politika önermelerine gereksinim vardır.
Bu kitap geleneksel ekonomik kalkınma ya da kalkınma ekonomisi yaklaşımlarını içinde barındırmakla birlikte; 21. yy. ekonomik kalkınma olgusuna yeni konular ve yeni perspektifler de kazandırma uğraşı içindedir. Bu çerçevede kitap, akademik dünyaya; lisans ve yüksek lisans ve doktora çalışmalarında yararlı olabileceği gibi, toplumun diğer kesimlerine de dünya ekonomisini biçimlendiren olgu ve olayların kavranmasında ve yorumlanmasında yol gösterici niteliktedir.
Bugün dünyada yaşayan insanlar birbirlerinden çok farklı koşullar altında yaşamaktadırlar. Dünyanın çok az insan kümesi geniş evlerde konforlu bir yaşam sürerken, dünyada yaşayan 7 milyar insanın çok önemli kısmı ise derme çatma evlerde karnını nasıl doyuracağının uğraşı içinde olup, beslenme, barınma, sağlık ve eğitim gibi temel gereksinmeleri bile yetersiz karşılanmakta, hatta bazılarının ise hiç karşılanmamaktadır. Bu nedenle dünyanın önemli bir nüfusu bugün bile okuma ya da yazmanın ne olduğunu bilmemekte, hastane yüzü görmeden ölebilmektedirler. Dünyanın önemli işsiz kümesi bu tür insanlardan oluşmaktadırlar.
Küresel düzlemde gelişmiş merkez ülkelerde kişi başı gelir 30.000 $ civarında iken, birçok Afrika ve Asya Ülkesinde 1.000-1.500 $ hatta bazı Afrika ülkelerinde 500 $’ın altındadır. Bu gelir eşitsizliğini ortaya çıkaran temel nedenler nelerdir; dünyanın son 30 yılına egemen olan küresel boyutta büyüme olgusu çevre ülkelerin kalkınma süreçlerini nasıl etkilemiştir? Küresel kalkınma odaklı gelişme çevre ülkelerdeki; yoksunluğu, yoksulluğu, açlığı ve eşitsizliği ortadan kaldırabilir mi?
Dünyanın eşitsiz gelişimi bir kader midir? Özgürlük ve eşitlik temelinde, insancıl, çevreyi koruyan, saldırgan olmayan, yoksulluğu, eşitsizliği salt imaj bozukluğu olarak algılamayan ve paydaşlarının tümünü kollayan küresel bir ekonomik kalkınma modeli olası mıdır? Bu sorunun yanıtı elbette olasıdır. 2008 sonrası dönemdeki bu tür arayışlar; yeni dünya düzenini oluşturmada önemli mihenk taşlarıdır.
Yukarıdaki sorular ve soruların olası yanıtları küresel kalkınma odaklı analiz edilmelidir. Bu çerçevede bugünün ulus-ötesi üretim, tüketim, ticaret, finans ve emek hareketlerinin yapısını ortaya koyma durumundadır. 21. yy.’ın ekonomik olguları, yaşanan sorunları 20.yy anlayışı çerçevesince algılanamaz ve oluşmuş politika önermeleri ile de çözülemez. Bu nedenle, ne Neo-liberal eksende modernleşme okulunun kalkınmaya bakışı, ne de bağımlılık okulu ve yapısalcı bakış açısının olgu tanımlama odaklı yaklaşımları, 21. yy.’da yaşanan kalkınma sorunlarını tek pencereden bakarak çözebilirler. Bu bağlamda kalkınma olgusuna bakışta yeni düşün (ide)'lerin oluşturacağı kuramsal çatılara ve yeni politika önermelerine gereksinim vardır.
Bu kitap geleneksel ekonomik kalkınma ya da kalkınma ekonomisi yaklaşımlarını içinde barındırmakla birlikte; 21. yy. ekonomik kalkınma olgusuna yeni konular ve yeni perspektifler de kazandırma uğraşı içindedir. Bu çerçevede kitap, akademik dünyaya; lisans ve yüksek lisans ve doktora çalışmalarında yararlı olabileceği gibi, toplumun diğer kesimlerine de dünya ekonomisini biçimlendiren olgu ve olayların kavranmasında ve yorumlanmasında yol gösterici niteliktedir.