On dokuzuncu yüzyılın son yıllarında kimse insan ilişkilerinin insandan daha ileri ve yine de onun kadar ölümlü zekâlar tarafından şevkle ve dikkatle izlendiğine; insanlar kendi işleriyle meşgulken neredeyse mikroskopta çalışan birinin bir su damlasında biriken ve çoğalan kısa ömürlü yaratıkları incelemesi gibi bizi inceleyip, üzerimizde çalıştıklarına inanmazdı.
İnsanlar bu dünyada sınırsız bir kayıtsızlıkla, durumlara hâkim olmanın güvencinde huzurlu, kendi önemsiz meselelerinin peşinde koşturup durmaktaydılar.
Muhtemelen mikroskop altındaki infussoria da aynını yapar.
Kimse uzaydaki daha eski dünyaların insanlık karşısında tehlike teşkil edebileceklerine kafa yormuyor ya da sadece bunların üzerinde yaşam olduğu fikrini imkânsız ya da ihtimal dışı kabul ediyordu.
O biten günlerdeki bazı ussal alışkanlıklarını hatırlamak acayip. Çok çok, dünya insanları Mars'ta belki kendilerinden aşağı seviyede ve misyoner bir teşebbüsü hoş karşılamaya hazır başka insanlar olabileceğini düşünmekteydiler.
Yine de uzayın boşluğunda, bizimki karşısında, bizimkinin soyları tükenen o hayvanlara üstünlüğü kadar üstün olan akıllar, muazzam, soğuk ve anlayışsız beyinler, bu dünyayı kıskanç gözlerle izlemekte ve aleyhimizdeki planlarını yavaşça ve mutlak bir şekilde geliştirmekteydiler.
İşte, yirminci asrın başında büyük hayal kırıklığı gerçekleşti.
On dokuzuncu yüzyılın son yıllarında kimse insan ilişkilerinin insandan daha ileri ve yine de onun kadar ölümlü zekâlar tarafından şevkle ve dikkatle izlendiğine; insanlar kendi işleriyle meşgulken neredeyse mikroskopta çalışan birinin bir su damlasında biriken ve çoğalan kısa ömürlü yaratıkları incelemesi gibi bizi inceleyip, üzerimizde çalıştıklarına inanmazdı.
İnsanlar bu dünyada sınırsız bir kayıtsızlıkla, durumlara hâkim olmanın güvencinde huzurlu, kendi önemsiz meselelerinin peşinde koşturup durmaktaydılar.
Muhtemelen mikroskop altındaki infussoria da aynını yapar.
Kimse uzaydaki daha eski dünyaların insanlık karşısında tehlike teşkil edebileceklerine kafa yormuyor ya da sadece bunların üzerinde yaşam olduğu fikrini imkânsız ya da ihtimal dışı kabul ediyordu.
O biten günlerdeki bazı ussal alışkanlıklarını hatırlamak acayip. Çok çok, dünya insanları Mars'ta belki kendilerinden aşağı seviyede ve misyoner bir teşebbüsü hoş karşılamaya hazır başka insanlar olabileceğini düşünmekteydiler.
Yine de uzayın boşluğunda, bizimki karşısında, bizimkinin soyları tükenen o hayvanlara üstünlüğü kadar üstün olan akıllar, muazzam, soğuk ve anlayışsız beyinler, bu dünyayı kıskanç gözlerle izlemekte ve aleyhimizdeki planlarını yavaşça ve mutlak bir şekilde geliştirmekteydiler.
İşte, yirminci asrın başında büyük hayal kırıklığı gerçekleşti.