“Burada asıl anlatılmak istenen “İnsan kalbi ile düşünür.” cümlesidir. Oysa modern tıp ve insanların büyük çoğunluğu “İnsan aklıyla, beyniyle düşünür.” diyor. “Tezekkür eden kalp, tefekkür eden kalp, tedebbür eden kalp, nazar sahibi kalp, rey sahibi kalp, nüha sahibi kalp…” Kalp kelimesinin sözlük anlamı; “değişebilen, dönüşebilen”dir. Kalpazan, inkılap hep aynı kökten gelir. Ama Kur’an’daki kalp yürek değil. Kur’an’daki marazlı kalbin, mühürlü kalbin tıptaki “kalp sektesi” anlamına geldiğini kim söyleyebilir? Kur’an’daki “kalp” fikrin, zikrin, akletmenin, rey sahibi olmanın, basiretin, ferasetin… oluştuğu bir cevherin adıdır. Yani cismi, hacmi olan bir organ olmadığına göre soyuttur, bir cevherdir. Bu sonuca şöyle bir düşünme metoduyla vardım: Kur’an’da insanın yaradılışı anlatılırken pişirilmiş, şekil verilmiş topraktan cisim oluştuktan sonra Rabb’imiz “Ona ruhumuzdan üfledik.” der. Bu ifadeyle Rabb’imiz ne kastetmiş olabilir?”
Üstat Mengüşoğlu’nun en meşhur eseri, kanaatimce, “Düşünmek Farzdır”dır. Tanımlarını Kur’an’dan alan, düşünce pusulası her daim Kur’an’a ayarlı olan üstadın eserine bu ismi vermesi de başka bir şekilde anlaşılamaz. Nitekim İlahi Hitap’a kulak veren her kalbiselim, 32 farz içinde geçmiyor olsa da, bu farziyetin farkına kolayca varır. Üstat bu farziyeti yüksek sesle dillendirmekle kalmamış, “Kalbin Marifetleri” eseriyle insandaki “kalp cevheri”ni, “akletme”yi, “düşünmenin basamakları”nı, aslında yanılması mümkün olmayan düşüncenin hangi saiklerle yanılabileceğini yani sekteye uğrayabileceğini (kan pompalayan kalp misali) … tabiri caizse bir düşünce tabibi hüviyetiyle ortaya koymuştur. Türkiye entelektüel kamuoyu “Düşüncenin Has Odası”nda Mengüşoğlu Üstat olmazsa hep bir eksik olacaktır.
“Burada asıl anlatılmak istenen “İnsan kalbi ile düşünür.” cümlesidir. Oysa modern tıp ve insanların büyük çoğunluğu “İnsan aklıyla, beyniyle düşünür.” diyor. “Tezekkür eden kalp, tefekkür eden kalp, tedebbür eden kalp, nazar sahibi kalp, rey sahibi kalp, nüha sahibi kalp…” Kalp kelimesinin sözlük anlamı; “değişebilen, dönüşebilen”dir. Kalpazan, inkılap hep aynı kökten gelir. Ama Kur’an’daki kalp yürek değil. Kur’an’daki marazlı kalbin, mühürlü kalbin tıptaki “kalp sektesi” anlamına geldiğini kim söyleyebilir? Kur’an’daki “kalp” fikrin, zikrin, akletmenin, rey sahibi olmanın, basiretin, ferasetin… oluştuğu bir cevherin adıdır. Yani cismi, hacmi olan bir organ olmadığına göre soyuttur, bir cevherdir. Bu sonuca şöyle bir düşünme metoduyla vardım: Kur’an’da insanın yaradılışı anlatılırken pişirilmiş, şekil verilmiş topraktan cisim oluştuktan sonra Rabb’imiz “Ona ruhumuzdan üfledik.” der. Bu ifadeyle Rabb’imiz ne kastetmiş olabilir?”
Üstat Mengüşoğlu’nun en meşhur eseri, kanaatimce, “Düşünmek Farzdır”dır. Tanımlarını Kur’an’dan alan, düşünce pusulası her daim Kur’an’a ayarlı olan üstadın eserine bu ismi vermesi de başka bir şekilde anlaşılamaz. Nitekim İlahi Hitap’a kulak veren her kalbiselim, 32 farz içinde geçmiyor olsa da, bu farziyetin farkına kolayca varır. Üstat bu farziyeti yüksek sesle dillendirmekle kalmamış, “Kalbin Marifetleri” eseriyle insandaki “kalp cevheri”ni, “akletme”yi, “düşünmenin basamakları”nı, aslında yanılması mümkün olmayan düşüncenin hangi saiklerle yanılabileceğini yani sekteye uğrayabileceğini (kan pompalayan kalp misali) … tabiri caizse bir düşünce tabibi hüviyetiyle ortaya koymuştur. Türkiye entelektüel kamuoyu “Düşüncenin Has Odası”nda Mengüşoğlu Üstat olmazsa hep bir eksik olacaktır.