Ütopya yaratıcılarının neredeyse hepsi diş ağrısı çeken ve o yüzden mutluluğu diş ağrısı çekmemekle bir tutan kimselere benzer. Onlar değerini sürekli olmamasından alan bir şeyin sonsuz devamını sağlayarak kusursuz bir toplum var etmek isterler. Oysa insanlığın belli çizgilerde hareket etmesi gerektiğini, ana stratejinin belirlenmiş olduğunu, ama ayrıntılı kehanetlerin bizim işimiz olmadığını söylemek daha akıllıca olurdu.
George Orwell’in 1929-1948 yılları arasında Tribune dergisi için kaleme aldığı “Dilediğim Gibi” başlıklı köşesi dahil olmak üzere, farklı dergi ve gazetelerde yayımlanan edebiyat yazılarını derleyen Edebiyat Üzerine, yazarın kültür-sanat üzerine düşüncelerinin yıllar içerisinde nasıl geliştiğini göstermekle kalmıyor, aynı zamanda iki savaş arasında Avrupa’nın düşünsel hayatında meydana gelen cereyanları da gözler önüne seriyor.
Orwell’in ülkesindeki okuryazarlık kültürü, dönemin ideolojilerinin edebiyata olan etkisi, toplumsal hayatta yazarın varlığına dair fikirlerinin; Jean-Paul Sartre, Arthur Koestler, Jack London ve Rudyard Kipling gibi çağdaşları hakkındaki yorumlarının, 1984 ve Hayvan Çiftliği gibi kitapların düşünsel temelini oluşturan yazılarının bir araya geldiği bu kitap, Orwell’in dönemini edebiyat ve edebiyatı dönemi üzerinden düşünen güçlü bir eleştirmen olduğunu da kanıtlıyor.
Ütopya yaratıcılarının neredeyse hepsi diş ağrısı çeken ve o yüzden mutluluğu diş ağrısı çekmemekle bir tutan kimselere benzer. Onlar değerini sürekli olmamasından alan bir şeyin sonsuz devamını sağlayarak kusursuz bir toplum var etmek isterler. Oysa insanlığın belli çizgilerde hareket etmesi gerektiğini, ana stratejinin belirlenmiş olduğunu, ama ayrıntılı kehanetlerin bizim işimiz olmadığını söylemek daha akıllıca olurdu.
George Orwell’in 1929-1948 yılları arasında Tribune dergisi için kaleme aldığı “Dilediğim Gibi” başlıklı köşesi dahil olmak üzere, farklı dergi ve gazetelerde yayımlanan edebiyat yazılarını derleyen Edebiyat Üzerine, yazarın kültür-sanat üzerine düşüncelerinin yıllar içerisinde nasıl geliştiğini göstermekle kalmıyor, aynı zamanda iki savaş arasında Avrupa’nın düşünsel hayatında meydana gelen cereyanları da gözler önüne seriyor.
Orwell’in ülkesindeki okuryazarlık kültürü, dönemin ideolojilerinin edebiyata olan etkisi, toplumsal hayatta yazarın varlığına dair fikirlerinin; Jean-Paul Sartre, Arthur Koestler, Jack London ve Rudyard Kipling gibi çağdaşları hakkındaki yorumlarının, 1984 ve Hayvan Çiftliği gibi kitapların düşünsel temelini oluşturan yazılarının bir araya geldiği bu kitap, Orwell’in dönemini edebiyat ve edebiyatı dönemi üzerinden düşünen güçlü bir eleştirmen olduğunu da kanıtlıyor.