Quasimodo’nun, “Ben senden geri kalanım acılar içinde.” sözü her okuru yaralamıştır. Efelya romanı için de bir cümle yazmam istenseydi bu, “Efelya, ben senden geri kalanım acılar içinde…” olurdu.
Elinizdeki bu kitap, eğitimci şair ve yazar D. Mehmet Binboğa’nın ilk romanı. Şairin şiirlerindeki o ince hüzün ve coşkulu söylem, öykülerinden sonra romana da taşmış görünüyor. Özgün bir üsluba sahip olan Binboğa dile hâkim bir yazar. D. Mehmet Binboğa öykülerinde hep var olan hüzünle karışık kara mizah, bu romanda da bir üslup çeşnisi olarak kendini hissettiriyor.
“Her insan birinin incisidir, o inci insana hayatta bir kere denk gelir; çamur içindeki istiridyeyi görüp içinden inciyi çıkardınız çıkardınız, aksi halde bir daha ne mümkün rastlamak ona koca okyanusta.” diyen Binboğa, onulmaz bir aşkın izleğinde bizi alıp Trakya’dan Erzurum’a, Erzurum’dan Eskişehir’e, oradan da İtalya’ya; kâh Roma’nın haşmetine kâh Milano’nun ışıltılı caddelerine kâh Toscana Vadisi’nin çimen yeşili doğasına kâh Venedik kanallarının büyülü atmosferine götürüyor. Bunları yaparken de hiç zorlanmıyor; rahat, duru ve şiirsel bir Türkçeyle içimizdeki kanayanlara değinerek bir dil senfonisiyle sunuyor tüm bu güzellikleri.
“Efelya” romanı, destansı bir söylemle kaleme alınmış olmasıyla da bir ilk kitap. Yazarın aynı zamanda şair oluşu ve zaman zaman metni kanatlandırmak için kullandığı şiirleri, roman türünün klasik kalıplarını zorluyor. Son yıllarda okuduğum en eli yüzü düzgün roman diyebilirim “Efelya” için. Okuyun bana hak vereceksiniz…
Barış Erdoğan
Quasimodo’nun, “Ben senden geri kalanım acılar içinde.” sözü her okuru yaralamıştır. Efelya romanı için de bir cümle yazmam istenseydi bu, “Efelya, ben senden geri kalanım acılar içinde…” olurdu.
Elinizdeki bu kitap, eğitimci şair ve yazar D. Mehmet Binboğa’nın ilk romanı. Şairin şiirlerindeki o ince hüzün ve coşkulu söylem, öykülerinden sonra romana da taşmış görünüyor. Özgün bir üsluba sahip olan Binboğa dile hâkim bir yazar. D. Mehmet Binboğa öykülerinde hep var olan hüzünle karışık kara mizah, bu romanda da bir üslup çeşnisi olarak kendini hissettiriyor.
“Her insan birinin incisidir, o inci insana hayatta bir kere denk gelir; çamur içindeki istiridyeyi görüp içinden inciyi çıkardınız çıkardınız, aksi halde bir daha ne mümkün rastlamak ona koca okyanusta.” diyen Binboğa, onulmaz bir aşkın izleğinde bizi alıp Trakya’dan Erzurum’a, Erzurum’dan Eskişehir’e, oradan da İtalya’ya; kâh Roma’nın haşmetine kâh Milano’nun ışıltılı caddelerine kâh Toscana Vadisi’nin çimen yeşili doğasına kâh Venedik kanallarının büyülü atmosferine götürüyor. Bunları yaparken de hiç zorlanmıyor; rahat, duru ve şiirsel bir Türkçeyle içimizdeki kanayanlara değinerek bir dil senfonisiyle sunuyor tüm bu güzellikleri.
“Efelya” romanı, destansı bir söylemle kaleme alınmış olmasıyla da bir ilk kitap. Yazarın aynı zamanda şair oluşu ve zaman zaman metni kanatlandırmak için kullandığı şiirleri, roman türünün klasik kalıplarını zorluyor. Son yıllarda okuduğum en eli yüzü düzgün roman diyebilirim “Efelya” için. Okuyun bana hak vereceksiniz…
Barış Erdoğan