"Endülüs, medeniyetimizin en uzak batıda hüküm ferma olduğu toprakları anlatıyor. O toprakların şehirlerini, o şehirlere can veren ruh veren isimleri anlatıyor."
Sıkıştığı son köşede son hasta,
Hanedanın son evladı,
Terk ederken El-Hamra Sarayını,
Muhammed Ebu Abdullah
Hissetmişti göğsündeki dermansız ağrıyı,
Başlamıştı hırsından ağlamaya.
Hıçkırıklar, kırıklıklar diz boyu;
Durumu fark eden anne Fatıma
Doldurdu ağzını sövgü sözlerle,
Gıcırdattı mercan dişlerini
Son sözü oldu sözlerin en acısı
Dedi ki:
“Ağla oğul ağla!
Kapkara yazmalar bağla!
Farkı kalmasın
Ölünün sağla
Ey dünyanın kiracısı
Kendini adam sanırsın ne hakla?
Erkekler gibi yurdunu
Koruyamayana nedir düşen;
Elbet kadınlar misali
Ağlamak...
Sana ancak ey sefil çocuk
İşte böylesi müstehak...
Vah Endülüs vah!
Ve La galibe illa Allah!”
"Endülüs, medeniyetimizin en uzak batıda hüküm ferma olduğu toprakları anlatıyor. O toprakların şehirlerini, o şehirlere can veren ruh veren isimleri anlatıyor."
Sıkıştığı son köşede son hasta,
Hanedanın son evladı,
Terk ederken El-Hamra Sarayını,
Muhammed Ebu Abdullah
Hissetmişti göğsündeki dermansız ağrıyı,
Başlamıştı hırsından ağlamaya.
Hıçkırıklar, kırıklıklar diz boyu;
Durumu fark eden anne Fatıma
Doldurdu ağzını sövgü sözlerle,
Gıcırdattı mercan dişlerini
Son sözü oldu sözlerin en acısı
Dedi ki:
“Ağla oğul ağla!
Kapkara yazmalar bağla!
Farkı kalmasın
Ölünün sağla
Ey dünyanın kiracısı
Kendini adam sanırsın ne hakla?
Erkekler gibi yurdunu
Koruyamayana nedir düşen;
Elbet kadınlar misali
Ağlamak...
Sana ancak ey sefil çocuk
İşte böylesi müstehak...
Vah Endülüs vah!
Ve La galibe illa Allah!”