Özellikle 1990'lı yıllar endüstri ilişkilerinin sonunun geldiğine ilişkin düşüncelerin ileri sürüldüğü ve tartışıldığı bir dönem olmuştur. Sendikalaşmanın ve toplu sözleşme kapsamındaki çalışanların gerilemesi ile grevlerin azalması gibi göstergeler, bu yöndeki düşünceleri destekleyen temel dayanaklar olarak kullanılmıştır. Buradan hareketle insan kaynakları yönetimi uygulamalarının, çalışanlar ile işverenler arasında iş birliği ve uzlaşı sağlamada yegâne başarılı araçlar olduğu savunulmuştur. Ancak gelinen noktada insan kaynakları yönetimi uygulamalarının, çalışma ilişkisinin her düzeyinde sorunları çözmek bir yana daha da ağırlaştırdığını ve yeni sorunlar ortaya çıkaracağını savunanlar haklı çıkmıştır.
Bu kitap hem bir bilim hem de bir uygulama alanı olarak endüstri ilişkilerinin, güncel sorunlarını, dinamiklerini ve gelişme alanlarını inceleyerek tartışmayı amaçlamaktadır. Kurumsal endüstri ilişkilerinin krizi, büyük ölçüde devlet ve işverenlerin uyguladıkları politik tercihler ve stratejileriyle inşa edilmektedir. Bu krize rağmen dünyanın her köşesinde çalışanların engelle- nen örgütlenme girişimlerine, örgütlenmek istedikleri için işten çıkarıldıklarına ve cezalandırıldıklarına, toplu eylem yaptıklarına ve taleplerini toplu olarak dile getirmeye çalıştıklarına dair haber ve bilgilere sıklıkla rastlanmaktadır. Küresel ölçekte çalışma ilişkilerine sosyal adalet, barış, huzur ve memnuniyet egemen değildir. İnsanlar, çalışma ilişkisi ve koşullarına hâkim olan sosyal adaletsizlikler karşısında bireysel ve toplu olarak çare arayışındadır. Özetle ekonomik, sosyal ve politik alanlarda endüstri ilişkilerine ve onun işlevlerine olan gereksinim halen devam etmektedir. Bu gereksinime bağlı olarak kriz halindeki hukuksal olarak biçimlenmiş kurumsal endüstri İlişkilerinin içinde ve etrafında yeni ve dinamik gelişme alanları belirmektedir.
Özellikle 1990'lı yıllar endüstri ilişkilerinin sonunun geldiğine ilişkin düşüncelerin ileri sürüldüğü ve tartışıldığı bir dönem olmuştur. Sendikalaşmanın ve toplu sözleşme kapsamındaki çalışanların gerilemesi ile grevlerin azalması gibi göstergeler, bu yöndeki düşünceleri destekleyen temel dayanaklar olarak kullanılmıştır. Buradan hareketle insan kaynakları yönetimi uygulamalarının, çalışanlar ile işverenler arasında iş birliği ve uzlaşı sağlamada yegâne başarılı araçlar olduğu savunulmuştur. Ancak gelinen noktada insan kaynakları yönetimi uygulamalarının, çalışma ilişkisinin her düzeyinde sorunları çözmek bir yana daha da ağırlaştırdığını ve yeni sorunlar ortaya çıkaracağını savunanlar haklı çıkmıştır.
Bu kitap hem bir bilim hem de bir uygulama alanı olarak endüstri ilişkilerinin, güncel sorunlarını, dinamiklerini ve gelişme alanlarını inceleyerek tartışmayı amaçlamaktadır. Kurumsal endüstri ilişkilerinin krizi, büyük ölçüde devlet ve işverenlerin uyguladıkları politik tercihler ve stratejileriyle inşa edilmektedir. Bu krize rağmen dünyanın her köşesinde çalışanların engelle- nen örgütlenme girişimlerine, örgütlenmek istedikleri için işten çıkarıldıklarına ve cezalandırıldıklarına, toplu eylem yaptıklarına ve taleplerini toplu olarak dile getirmeye çalıştıklarına dair haber ve bilgilere sıklıkla rastlanmaktadır. Küresel ölçekte çalışma ilişkilerine sosyal adalet, barış, huzur ve memnuniyet egemen değildir. İnsanlar, çalışma ilişkisi ve koşullarına hâkim olan sosyal adaletsizlikler karşısında bireysel ve toplu olarak çare arayışındadır. Özetle ekonomik, sosyal ve politik alanlarda endüstri ilişkilerine ve onun işlevlerine olan gereksinim halen devam etmektedir. Bu gereksinime bağlı olarak kriz halindeki hukuksal olarak biçimlenmiş kurumsal endüstri İlişkilerinin içinde ve etrafında yeni ve dinamik gelişme alanları belirmektedir.