Küreselleşme, milli/ulus-devletlerin hegemonyasını sınırlayan hatta ortadan kaldıran bir hususiyete sahiptir. Devlet sadece yasal bir hakem pozisyonuna ve/veya tarafsız kalmaya mahkûm bir aygıta indirgenmiştir. Böylece hem popüler kültürün yayılımının önündeki “otorite” engeli ortadan kalkmış, hem de pazarın denetimini sağlayacak şirket egemenliği temin edilmiş olmaktadır. Bu noktadan sonra ulusal sınırların, bağımsızlık marşlarının ya da bayrakların folklorik anlamları dışında bir anlamı kalmamıştır. Çünkü toplumun biraradalığını sağlayan ortak kültür ve o kültürü oluşturan dil ciddi anlamda tahribata uğramıştır. Meselelerin nasıl anlaşılması ve yorumlanması gerektiğine “dışarıdan” bir irade karar vermektedir. Bu durumu “epistemik şiddet” olarak adlandırmak mümkündür. Bu şiddet türü muhatabını düşünemeyen, akledemeyen, bağımsız bir irade ortaya koyamayan, tercihlerinin öznesi olamayan, direnemeyen, isyan edemeyen asalak bir varlık haline getirir.
Küreselleşme, milli/ulus-devletlerin hegemonyasını sınırlayan hatta ortadan kaldıran bir hususiyete sahiptir. Devlet sadece yasal bir hakem pozisyonuna ve/veya tarafsız kalmaya mahkûm bir aygıta indirgenmiştir. Böylece hem popüler kültürün yayılımının önündeki “otorite” engeli ortadan kalkmış, hem de pazarın denetimini sağlayacak şirket egemenliği temin edilmiş olmaktadır. Bu noktadan sonra ulusal sınırların, bağımsızlık marşlarının ya da bayrakların folklorik anlamları dışında bir anlamı kalmamıştır. Çünkü toplumun biraradalığını sağlayan ortak kültür ve o kültürü oluşturan dil ciddi anlamda tahribata uğramıştır. Meselelerin nasıl anlaşılması ve yorumlanması gerektiğine “dışarıdan” bir irade karar vermektedir. Bu durumu “epistemik şiddet” olarak adlandırmak mümkündür. Bu şiddet türü muhatabını düşünemeyen, akledemeyen, bağımsız bir irade ortaya koyamayan, tercihlerinin öznesi olamayan, direnemeyen, isyan edemeyen asalak bir varlık haline getirir.