
Savaş, işgal, yıkım, kıyım, felaketler ve ekonomik imkânsızlıklardan yeniden doğan genç Cumhuriyet, güvenlik sorunlarını ve yenilik hamlelerini aştıktan sonra, şehircilik, kent planlama ve imar işlerine odaklanmıştır. Cumhuriyet'in ilanı ve Ankara'nın başkent seçilmesinin ardından, bu şehirde çağdaş, etkin ve önemli bir mimari üslup ile kişilik kazandırılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte, kırsal ve geçmiş medeniyetlerin temsilcisi olan yapılar dışında, İmparatorluk devrinde esas manasıyla bir yapılaşma ve imar gayretinin bulunmadığı Ankara'da, anıt düzeyinde yapılar inşa edilmiştir. Genç Cumhuriyet, yeni bir grup mimari tarz ve yöntemler öne sürmek zorundaydı. Bu bağlamda, mevcut Osmanlı üsluplarının yanı sıra Selçuklu etkileri de ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Batı’dan bilhassa Nazi rejimi dönemi Almanya, İsviçre, Avusturya’dan ayrılıp kaçıp gelen sanatçı ve mimarlar kamusal binaların imar edilmesinde kayda değer katkı ve destek sağlamışlardır. Özellikle büyük kesme taş yapıların getirdiği mimari çekicilik, batılı yabancı mimarların bu tarzı benimseyerek uygulamaları sonucu, anıtsal yapıların inşa edilmesinde büyük etkiler yaratmıştır. Yabancı mimarlarla çalışan yerli mimarlar, proje aşamasında öğrendikleri farklı üslup, yöntem ve tekniklerle Türkiye Cumhuriyeti'nin mimarlık gelişimine önemli katkılar sağlamışlardır. Bu çalışmada, erken Cumhuriyet dönemi kültürel etkilerinin günümüz kültür politikalarına etkileri, Ankara-Ulus örneği üzerinden incelenmiştir. Erken Cumhuriyet dönemi kent ve kültür politikaları, küçük bir yerleşim yerinden yeni Cumhuriyet rejiminin başkenti olarak çağdaş bir kente dönüşen Ankara'nın bu sürecine ışık tutmuş ve günümüz Türkiye'sinin kent kültürü, mimarisi ve sosyal yaşamına rehberlik etmiştir. 1920-1945 devresinde batılı ekoller ve Avrupalı mimarların görülen etkileri ardından ulusal mimari üsluba değinilmiştir. Sonraki zaman sürecinde ülkemizde görülen neoklasik özellikler üzerinde durulmuştur. Bu çalışmada erken Cumhuriyetin mimari yapılaşma ve kent planlaması başta olmak üzere hukuksal, yazılı ve sözlü, kültürel, sosyal aile ve cemiyet ilişkileri bazındaki devrim ölçüsünde gerçekleşmiş bulunan değişimleri, dönemin koşulları göz önüne alınarak kent merkezi Ulus çevresi olmak.
Savaş, işgal, yıkım, kıyım, felaketler ve ekonomik imkânsızlıklardan yeniden doğan genç Cumhuriyet, güvenlik sorunlarını ve yenilik hamlelerini aştıktan sonra, şehircilik, kent planlama ve imar işlerine odaklanmıştır. Cumhuriyet'in ilanı ve Ankara'nın başkent seçilmesinin ardından, bu şehirde çağdaş, etkin ve önemli bir mimari üslup ile kişilik kazandırılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte, kırsal ve geçmiş medeniyetlerin temsilcisi olan yapılar dışında, İmparatorluk devrinde esas manasıyla bir yapılaşma ve imar gayretinin bulunmadığı Ankara'da, anıt düzeyinde yapılar inşa edilmiştir. Genç Cumhuriyet, yeni bir grup mimari tarz ve yöntemler öne sürmek zorundaydı. Bu bağlamda, mevcut Osmanlı üsluplarının yanı sıra Selçuklu etkileri de ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Batı’dan bilhassa Nazi rejimi dönemi Almanya, İsviçre, Avusturya’dan ayrılıp kaçıp gelen sanatçı ve mimarlar kamusal binaların imar edilmesinde kayda değer katkı ve destek sağlamışlardır. Özellikle büyük kesme taş yapıların getirdiği mimari çekicilik, batılı yabancı mimarların bu tarzı benimseyerek uygulamaları sonucu, anıtsal yapıların inşa edilmesinde büyük etkiler yaratmıştır. Yabancı mimarlarla çalışan yerli mimarlar, proje aşamasında öğrendikleri farklı üslup, yöntem ve tekniklerle Türkiye Cumhuriyeti'nin mimarlık gelişimine önemli katkılar sağlamışlardır. Bu çalışmada, erken Cumhuriyet dönemi kültürel etkilerinin günümüz kültür politikalarına etkileri, Ankara-Ulus örneği üzerinden incelenmiştir. Erken Cumhuriyet dönemi kent ve kültür politikaları, küçük bir yerleşim yerinden yeni Cumhuriyet rejiminin başkenti olarak çağdaş bir kente dönüşen Ankara'nın bu sürecine ışık tutmuş ve günümüz Türkiye'sinin kent kültürü, mimarisi ve sosyal yaşamına rehberlik etmiştir. 1920-1945 devresinde batılı ekoller ve Avrupalı mimarların görülen etkileri ardından ulusal mimari üsluba değinilmiştir. Sonraki zaman sürecinde ülkemizde görülen neoklasik özellikler üzerinde durulmuştur. Bu çalışmada erken Cumhuriyetin mimari yapılaşma ve kent planlaması başta olmak üzere hukuksal, yazılı ve sözlü, kültürel, sosyal aile ve cemiyet ilişkileri bazındaki devrim ölçüsünde gerçekleşmiş bulunan değişimleri, dönemin koşulları göz önüne alınarak kent merkezi Ulus çevresi olmak.