Erol Yalçın Roman Üçlemesi Seti

Stok Kodu:
9786056881953
Boyut:
13.5x21
Sayfa Sayısı:
934
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2023-01
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%25 indirimli
785,00TL
588,75TL
Taksitli fiyat: 9 x 71,96TL
KARGO BEDAVA
Temin süresi 2-5 gündür.
9786056881953
1285734
Erol Yalçın Roman Üçlemesi Seti
Erol Yalçın Roman Üçlemesi Seti
588.75

GANGASTER DAŞ
“Ama anlamaya başladım ki, ben insanım.”
“Beni bırak. Var git yoluna. Ben, çift ‘a’lı tek tabanca bir Gangasterim. Ve şimdi canlı yayınla da bir cinayeti anlatmak üzereyim… Cherina; gece mavisi gözlerime, parlak siyah saçlarıma, boyuma posuma, rahat ve fiyakalı kıyafetime toptan bir bakış attıktan sonra, çok şakacısın diyor… Hello again!” “İç âlemimizde geçen her çirkin düşünceyi, her uçuk hayali, her alçak tutkuyu ve her sinsi beklentiyi, bilinçaltı adıyla insana zimmetliyorlar. Oysa insan, içindeki sayısız iyilik ile sayısız kötülüğün savaşında, ya ayakta kalacak bir kahraman ya da ayağa düşecek bir sefildir. İyilik de kötülük de insanın malı değildir. İnsan, iyilik ve kötülük mücadelesinde savaşı bırakıp da, sahibiniz benim diyerek, onlara el uzattığı yerden tü-kenir.” Sıradışı bir kurgu, sıradışı karakterler ve olağanüstü bir anlatımla her bir karakterin dü-nyalarına ayrı ayrı konuk olacağınız bir roman Gangaster Daş. Hayatın, felsefenin, bilimin, aşk ve tasavvufun iç içe yoğrulduğu, fizik dünya ile metafizik dünyanın bütünlüğü içinde var olmanın farkındalığını keşfedeceğiniz çok sıradışı bir kurguya hazır olun. Akıcı bir dile kendinizi bırakacağınız gibi, altını çizmeden bıraka-mayacağınız cümlelerin, sonunu tahmin edemeyeceğiniz hikâyelerin içinde kay-bolacağınız sıradışı bu romanını sadece Türk okuruna değil, dünya okuruna da sunuy-oruz.

BENLİK AVCILARI
“Hayatlarımızı en çok mahvedenler, iznimizi almadan bizi çok sevenlerdir.”
Ölümü evimizde değil ait olduğu yerde karşılayacağız. Zalimlerden kaçarak sürüngen-ler dünyasına gömmeyeceğiz de vakti saati geldiğinde hakkıyla teslim edeceğiz ruhu-muzu. Bizi kendi canımızla korkutarak canlarının istediği gibi bizimle oynayanlarla kesiyoruz göbek bağımızı. Hayatın en derin anlayışı olan ölümü, düşmana silah gibi teslim edip de ellerimizi havaya kaldıran bizleriz. Şimdi aralıyoruz gözlerimizi, kalkıyor üzerimizden gaflet uykusunun ağırlığı ve penceremizdeki tahtından indirmenin vaktidir artık karanlıklar ülkesinin öcülerini…”
Bedenler ve beyinler iç içe geçmiştir. Kimin kim olduğunu ve ne yapmak istediğini an-lamak imkânsız gibidir. Birbirleriyle yer değiştiren bu insanlar karşılıklı olarak birbirle-rini suçlayıp düşman bilirler ama sonra anlarlar ki, aslında hepsi ya masum ya da ma-suma yakındır. Düşmanı göremezler. Girdap çok kuvvetlidir.
Elli beş yıllık bir aşkın iki yaşlı kahramanı olan Destarlı Musab ile Zümra’nın hayatına paralel bir akışı vardı bütün bu yaşananların. Onların hayat hikâyesi ortaya çıktıkça iç içe geçen bedenlerin sırrı da anlaşılmaya başlanır.
İç içe geçen bedenlerin gizemi, modern bilim anlayışından devletin temel varlık anlayı-şına kadar uzanan birtakım sırları içinde barındırmaktadır. Bu işlerin perde arkasında karanlık bir yapı vardır ama bu düşmanı ne ona esir olanlar görebilir ne de onun hede-finde olanlar.

Esaretten Hürriyete
“Masallara öylesine meftunuz ki gece gündüz onları dinliyoruz, hepsinin de bir sonu var ama mutluluk ya da kederden değil bitişleri, bizim için cazibeleri kalmadığında sanki hiç olmamışlar gibi yokluğa karışıp giderler… Gelgelelim hiçbir masaldan sonra kendi dünyamızın hoyrat gerçekliğine dönmeyiz. Biri bitmişse bizim için kalkıp yeni bir masalın yörüngesine gireriz. Peki, o vakit hangi ara kendi hayatımızı yaşıyoruz? Bize hiç teşrif etmeden bizden geçip giden hayatımızı zaten yaşayamayız ama kendimizin de bir masal olduğunu anladığımız gün belki yapabiliriz bunu…
Gerçekten ait olduğun toprakları mı istiyorsun ve ruhunu ve sevdiğini… Öyleyse Kalbin Şehri’nedir yolculuğun. Gönlünü kendinden sürgün ederek tutkuyla sarıp sarmaladığın ne varsa ardına bırakıp gideceksin. Göğe bakarak hatırlayacaksın unutulmuş her şeyi. İçtenliğini yitirdiğini anlamanın cenderesinde ağlayarak bulacaksın yolunu. Kalbin Şehri’ne vardığın zaman da insan gönlünün etten değil, hiçbir insan elinin uzanamaya-cağı kadar yücelerde kök salan bir medeniyet yurdu olduğunu keşfedeceksin. Sen, aynaya baktığın yerde değil seni Var Eden’in baktığı yerde bulacaksın kendini.”
Türk Romanı üçleme geleneğine yeni bir eser daha kazandırıyoruz. Daka, bir üçlemenin üçüncü romanı. Gangaster Daş ve Benlik Avcıları romanlarının ardından yazarın zir-veye taşıdığı bir ustalık eseri olan Daka, sadece karakterleri ve kurgu zinciri itibariyle değil çok katmanlı anlatımıyla da muhteşem bir üçlemenin üçüncü kitabıdır. Bu eserler zaman içinde çok geniş bir okur kitlesiyle buluşacak ve çok konuşulacaktır.

GANGASTER DAŞ
“Ama anlamaya başladım ki, ben insanım.”
“Beni bırak. Var git yoluna. Ben, çift ‘a’lı tek tabanca bir Gangasterim. Ve şimdi canlı yayınla da bir cinayeti anlatmak üzereyim… Cherina; gece mavisi gözlerime, parlak siyah saçlarıma, boyuma posuma, rahat ve fiyakalı kıyafetime toptan bir bakış attıktan sonra, çok şakacısın diyor… Hello again!” “İç âlemimizde geçen her çirkin düşünceyi, her uçuk hayali, her alçak tutkuyu ve her sinsi beklentiyi, bilinçaltı adıyla insana zimmetliyorlar. Oysa insan, içindeki sayısız iyilik ile sayısız kötülüğün savaşında, ya ayakta kalacak bir kahraman ya da ayağa düşecek bir sefildir. İyilik de kötülük de insanın malı değildir. İnsan, iyilik ve kötülük mücadelesinde savaşı bırakıp da, sahibiniz benim diyerek, onlara el uzattığı yerden tü-kenir.” Sıradışı bir kurgu, sıradışı karakterler ve olağanüstü bir anlatımla her bir karakterin dü-nyalarına ayrı ayrı konuk olacağınız bir roman Gangaster Daş. Hayatın, felsefenin, bilimin, aşk ve tasavvufun iç içe yoğrulduğu, fizik dünya ile metafizik dünyanın bütünlüğü içinde var olmanın farkındalığını keşfedeceğiniz çok sıradışı bir kurguya hazır olun. Akıcı bir dile kendinizi bırakacağınız gibi, altını çizmeden bıraka-mayacağınız cümlelerin, sonunu tahmin edemeyeceğiniz hikâyelerin içinde kay-bolacağınız sıradışı bu romanını sadece Türk okuruna değil, dünya okuruna da sunuy-oruz.

BENLİK AVCILARI
“Hayatlarımızı en çok mahvedenler, iznimizi almadan bizi çok sevenlerdir.”
Ölümü evimizde değil ait olduğu yerde karşılayacağız. Zalimlerden kaçarak sürüngen-ler dünyasına gömmeyeceğiz de vakti saati geldiğinde hakkıyla teslim edeceğiz ruhu-muzu. Bizi kendi canımızla korkutarak canlarının istediği gibi bizimle oynayanlarla kesiyoruz göbek bağımızı. Hayatın en derin anlayışı olan ölümü, düşmana silah gibi teslim edip de ellerimizi havaya kaldıran bizleriz. Şimdi aralıyoruz gözlerimizi, kalkıyor üzerimizden gaflet uykusunun ağırlığı ve penceremizdeki tahtından indirmenin vaktidir artık karanlıklar ülkesinin öcülerini…”
Bedenler ve beyinler iç içe geçmiştir. Kimin kim olduğunu ve ne yapmak istediğini an-lamak imkânsız gibidir. Birbirleriyle yer değiştiren bu insanlar karşılıklı olarak birbirle-rini suçlayıp düşman bilirler ama sonra anlarlar ki, aslında hepsi ya masum ya da ma-suma yakındır. Düşmanı göremezler. Girdap çok kuvvetlidir.
Elli beş yıllık bir aşkın iki yaşlı kahramanı olan Destarlı Musab ile Zümra’nın hayatına paralel bir akışı vardı bütün bu yaşananların. Onların hayat hikâyesi ortaya çıktıkça iç içe geçen bedenlerin sırrı da anlaşılmaya başlanır.
İç içe geçen bedenlerin gizemi, modern bilim anlayışından devletin temel varlık anlayı-şına kadar uzanan birtakım sırları içinde barındırmaktadır. Bu işlerin perde arkasında karanlık bir yapı vardır ama bu düşmanı ne ona esir olanlar görebilir ne de onun hede-finde olanlar.

Esaretten Hürriyete
“Masallara öylesine meftunuz ki gece gündüz onları dinliyoruz, hepsinin de bir sonu var ama mutluluk ya da kederden değil bitişleri, bizim için cazibeleri kalmadığında sanki hiç olmamışlar gibi yokluğa karışıp giderler… Gelgelelim hiçbir masaldan sonra kendi dünyamızın hoyrat gerçekliğine dönmeyiz. Biri bitmişse bizim için kalkıp yeni bir masalın yörüngesine gireriz. Peki, o vakit hangi ara kendi hayatımızı yaşıyoruz? Bize hiç teşrif etmeden bizden geçip giden hayatımızı zaten yaşayamayız ama kendimizin de bir masal olduğunu anladığımız gün belki yapabiliriz bunu…
Gerçekten ait olduğun toprakları mı istiyorsun ve ruhunu ve sevdiğini… Öyleyse Kalbin Şehri’nedir yolculuğun. Gönlünü kendinden sürgün ederek tutkuyla sarıp sarmaladığın ne varsa ardına bırakıp gideceksin. Göğe bakarak hatırlayacaksın unutulmuş her şeyi. İçtenliğini yitirdiğini anlamanın cenderesinde ağlayarak bulacaksın yolunu. Kalbin Şehri’ne vardığın zaman da insan gönlünün etten değil, hiçbir insan elinin uzanamaya-cağı kadar yücelerde kök salan bir medeniyet yurdu olduğunu keşfedeceksin. Sen, aynaya baktığın yerde değil seni Var Eden’in baktığı yerde bulacaksın kendini.”
Türk Romanı üçleme geleneğine yeni bir eser daha kazandırıyoruz. Daka, bir üçlemenin üçüncü romanı. Gangaster Daş ve Benlik Avcıları romanlarının ardından yazarın zir-veye taşıdığı bir ustalık eseri olan Daka, sadece karakterleri ve kurgu zinciri itibariyle değil çok katmanlı anlatımıyla da muhteşem bir üçlemenin üçüncü kitabıdır. Bu eserler zaman içinde çok geniş bir okur kitlesiyle buluşacak ve çok konuşulacaktır.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat