"Yücel Ulu, unuttuğumuzu sandığımız bir ad,
ama çoğu genç şairin, bir şeyler hatırlayacağı bir anı
belki de. Sahaflarda kurcaladığımız Yordam, Soyut
dergilerinde koşturduğumuz bir edebiyat neferi.
Soluğundaki ter, kitap okuduğumuz kahve
masalarının camlarına yapışmış.
Dahası Yücel Ulu, bugün bile okuduğunda
canlı kalabilmiş, yüreği titreten şiir yapısını
koruyan bir canlılığa sahip.
Dün gibi anımsıyorum, Aydın'dan İzmir'e Seyfettin
Özdemir'le gelen Özdemir İnce'nin öğrencisi iki
şiir meraklısı genci. Ataol Behramoğlu'nun 'Yeniden
Hüzünle' ve 'Kör Bir' şiirlerindeki tekniğe tutulmuştuk
beraberce. Seyfettin daha ironik yazmaya meraklıydı.
Onu erken kaybettik aramızda. İkisi de mimar oldular
sonunda. Seyfettin Kadıköy'de, Yücel de Bursa'da..
Yücel de sanat dokusu; Bulgaristan Kırcali'sinde doğmuş,
babasının çalıştığı Almanya'da büyümüş olmasından
da kaynak alacağını düşündüğümden belki, daha
gelişmiş, mimarlıkla birleşik büyümüş göründü hep
içime. Biz Yücel'le İstanbul Beyazıt'ta bir öğrenci
yurdunda kaldık uzun seneler. Savaş Emek, Nihat
Behram, Egemen Berköz, Refik Durbaş vb. çok
şair arkadaşımız oldu. Hatta Tuncer Gönen de bizlerle
bir aradaydı. Kendimizi Kafka'dan
kalma değişime uğramış Gregor Samsa adlı bir böcek,
Rilke ve Hilmi Yavuz'daki, belki Bahadır Bayrıl'daki
birer hüzün tortusu, derinlik meraklısı sanmamız hep
günlerden sonra başladı. Goethe'de var arada, Dostoyevski de..
Bugün elinizdeki kitapta Yücel Ulu'nun kendini
anlatmak için 'bir nergis kendini uyuklar' dediği gibi
eşsiz benzetmelerine uğruyorsak, mürekkebin
lacivert olduğuna inanıp, içten içe sallantılı güzel
bir evreni kucaklıyorsak, ne mutlu bize.
İyi ki tekrar aramıza hoş geldin Yücel Ulu. Hiç de
geç kalmamış gibisin.."
"Yücel Ulu, unuttuğumuzu sandığımız bir ad,
ama çoğu genç şairin, bir şeyler hatırlayacağı bir anı
belki de. Sahaflarda kurcaladığımız Yordam, Soyut
dergilerinde koşturduğumuz bir edebiyat neferi.
Soluğundaki ter, kitap okuduğumuz kahve
masalarının camlarına yapışmış.
Dahası Yücel Ulu, bugün bile okuduğunda
canlı kalabilmiş, yüreği titreten şiir yapısını
koruyan bir canlılığa sahip.
Dün gibi anımsıyorum, Aydın'dan İzmir'e Seyfettin
Özdemir'le gelen Özdemir İnce'nin öğrencisi iki
şiir meraklısı genci. Ataol Behramoğlu'nun 'Yeniden
Hüzünle' ve 'Kör Bir' şiirlerindeki tekniğe tutulmuştuk
beraberce. Seyfettin daha ironik yazmaya meraklıydı.
Onu erken kaybettik aramızda. İkisi de mimar oldular
sonunda. Seyfettin Kadıköy'de, Yücel de Bursa'da..
Yücel de sanat dokusu; Bulgaristan Kırcali'sinde doğmuş,
babasının çalıştığı Almanya'da büyümüş olmasından
da kaynak alacağını düşündüğümden belki, daha
gelişmiş, mimarlıkla birleşik büyümüş göründü hep
içime. Biz Yücel'le İstanbul Beyazıt'ta bir öğrenci
yurdunda kaldık uzun seneler. Savaş Emek, Nihat
Behram, Egemen Berköz, Refik Durbaş vb. çok
şair arkadaşımız oldu. Hatta Tuncer Gönen de bizlerle
bir aradaydı. Kendimizi Kafka'dan
kalma değişime uğramış Gregor Samsa adlı bir böcek,
Rilke ve Hilmi Yavuz'daki, belki Bahadır Bayrıl'daki
birer hüzün tortusu, derinlik meraklısı sanmamız hep
günlerden sonra başladı. Goethe'de var arada, Dostoyevski de..
Bugün elinizdeki kitapta Yücel Ulu'nun kendini
anlatmak için 'bir nergis kendini uyuklar' dediği gibi
eşsiz benzetmelerine uğruyorsak, mürekkebin
lacivert olduğuna inanıp, içten içe sallantılı güzel
bir evreni kucaklıyorsak, ne mutlu bize.
İyi ki tekrar aramıza hoş geldin Yücel Ulu. Hiç de
geç kalmamış gibisin.."