Sanatın cinsiyetçi tarihine yönelik yazılmış kült metinlerden biri olan Eski Gözdeler: Kadınlar, Sanat ve İdeoloji, ilk kez yayımlandığı 1981 yılından bu yana güncelliğini korumaya devam ediyor. Rozsika Parker ve Griselda Pollock’un sanat tarihinin cinsiyetçi ve ideolojik boyutuna dair farkındalık ortaya koydukları bu metin, Linda Nochlin’in ünlü makalesi “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?’ ile 1971 yılında sanat gündemine taşıdığı meseleyi farklı ve halen geçerli başlıklar altında genişletip boyut kazandırıyor.
Feminist sanat eleştirisinin geçmişte üretimleriyle çağlarında bilinirlik kazanmış kadınları sanat tarihinin isimler listesine eklemekten ibaret olmadığına işaret ederek başlayan Eski Gözdeler: Kadınlar, Sanat ve İdeoloji, ‘Tarih’ gibi ‘Sanat Tarihi’nin de toplumsal cinsiyet düzenini hem yansıtan hem de üreten bir yapı olduğunun görülmesini sağlıyor. Metnin halen güncelliğini koruması, kadınların sanat tarihinden sistematik olarak dışlanmaları konusundaki köklü tutumun yirmi birinci yüzyılda aldığı yeni formu değerlendirmek gerektiğini apaçık gösteriyor.
Sanatın cinsiyetçi tarihine yönelik yazılmış kült metinlerden biri olan Eski Gözdeler: Kadınlar, Sanat ve İdeoloji, ilk kez yayımlandığı 1981 yılından bu yana güncelliğini korumaya devam ediyor. Rozsika Parker ve Griselda Pollock’un sanat tarihinin cinsiyetçi ve ideolojik boyutuna dair farkındalık ortaya koydukları bu metin, Linda Nochlin’in ünlü makalesi “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?’ ile 1971 yılında sanat gündemine taşıdığı meseleyi farklı ve halen geçerli başlıklar altında genişletip boyut kazandırıyor.
Feminist sanat eleştirisinin geçmişte üretimleriyle çağlarında bilinirlik kazanmış kadınları sanat tarihinin isimler listesine eklemekten ibaret olmadığına işaret ederek başlayan Eski Gözdeler: Kadınlar, Sanat ve İdeoloji, ‘Tarih’ gibi ‘Sanat Tarihi’nin de toplumsal cinsiyet düzenini hem yansıtan hem de üreten bir yapı olduğunun görülmesini sağlıyor. Metnin halen güncelliğini koruması, kadınların sanat tarihinden sistematik olarak dışlanmaları konusundaki köklü tutumun yirmi birinci yüzyılda aldığı yeni formu değerlendirmek gerektiğini apaçık gösteriyor.