İstanbul’un konak yaşamını ve ara sokaklarını ustalıkla anlatan Hüseyin Rahmi Gürpınar, Eşkıya İninde romanında farklı bir çevreye yönelerek bu kez bir macera romanına imza atıyor. Önce İkdam gazetesinde tefrika edilen, ardından 1935’te kitap olarak basılan Eşkıya İninde, edebiyat tarihimizde eşkıyaların hayatlarına eğilen ilk romandır. Nefi Bey, kayınbiraderi Hikmet Enis ve uşakları Murtaza Değirmendere’deki çiftliklerini kontrol etmek amacıyla yola çıkarlar. Dağ yollarını tırmanmaya başlarken eşkıyalar tarafından kaçırılan kahramanlarımız maceradan maceraya sürüklenirler. Üstelik amansız eşkıyaların ellerine düşenler yalnızca onlar da değildir. Romanın zemininde eşkıyaların yaşamlarının yanı sıra 1920’lerde yoksul Anadolu’nun panoramasını merkezi idareyi de yer yer eleştirerek ince fırça darbeleriyle tasvir eden Hüseyin Rahmi, macera romanı türünde de ustalığını ortaya koymuştur. “Helal, haram sözü kitaplarda kaldı. Şehrin içinde, dışında hep haydutluk. Birtakımı yiyor, birtakımı da yiyenlere ses çıkaramıyor. Sonra ‘memleket batıyor’ diye bağrışıyorlar. Bir memleket haksızlıktan, hırsızlıktan batar. Bu, buradan çalar. O, oradan aşırır. Hepsi bir yol tutturmuş, gider. Zavallı günahsız Bekir ile Mustafa eşkıya kurşunuyla vurulur, ölür. Biz hep daha iyi günler göreceğiz diye bekleriz. Gün günden daha beter oluruz.”
İstanbul’un konak yaşamını ve ara sokaklarını ustalıkla anlatan Hüseyin Rahmi Gürpınar, Eşkıya İninde romanında farklı bir çevreye yönelerek bu kez bir macera romanına imza atıyor. Önce İkdam gazetesinde tefrika edilen, ardından 1935’te kitap olarak basılan Eşkıya İninde, edebiyat tarihimizde eşkıyaların hayatlarına eğilen ilk romandır. Nefi Bey, kayınbiraderi Hikmet Enis ve uşakları Murtaza Değirmendere’deki çiftliklerini kontrol etmek amacıyla yola çıkarlar. Dağ yollarını tırmanmaya başlarken eşkıyalar tarafından kaçırılan kahramanlarımız maceradan maceraya sürüklenirler. Üstelik amansız eşkıyaların ellerine düşenler yalnızca onlar da değildir. Romanın zemininde eşkıyaların yaşamlarının yanı sıra 1920’lerde yoksul Anadolu’nun panoramasını merkezi idareyi de yer yer eleştirerek ince fırça darbeleriyle tasvir eden Hüseyin Rahmi, macera romanı türünde de ustalığını ortaya koymuştur. “Helal, haram sözü kitaplarda kaldı. Şehrin içinde, dışında hep haydutluk. Birtakımı yiyor, birtakımı da yiyenlere ses çıkaramıyor. Sonra ‘memleket batıyor’ diye bağrışıyorlar. Bir memleket haksızlıktan, hırsızlıktan batar. Bu, buradan çalar. O, oradan aşırır. Hepsi bir yol tutturmuş, gider. Zavallı günahsız Bekir ile Mustafa eşkıya kurşunuyla vurulur, ölür. Biz hep daha iyi günler göreceğiz diye bekleriz. Gün günden daha beter oluruz.”