"Uçurumun kenarındaymışım gibi hissediyordum. Üşüyordum ve ürkektim. Boğazımı sıkıyorlardı yine. Gözlerim dolmuştu, yaşların süzülmesini zor engelliyordum. Tam mutsuzluğa kapıldığım anda gördüm onu. Sanki ışığa arkasını dönmüş, gölgesiyle mutsuz bir yüzü vardı.”
Kayhan, Namık, Orhan, Coşkun, Bahtiyar, Albert, Kürt Tahir ve diğerleri… Esrarengiz bir cinayetin ve masumane bir aşkın öyküsü bu. Özverili bir gazeteci, işinin ehli bir polis ve İstanbul…
Ayhan Kudat’ın kaleminden George Simenon tarzı bir ustalıkla çıkan bu büyülü satırlar okuyucuyu baştan sona sarıyor, hem günümüz İstanbul’undan renkli portreler sunuyor hem de İstanbul’un görünmeyen yüzünü, o çirkin çocuğu bizlere tüm çıplaklığı ile bir kez daha gösteriyor.
"Uçurumun kenarındaymışım gibi hissediyordum. Üşüyordum ve ürkektim. Boğazımı sıkıyorlardı yine. Gözlerim dolmuştu, yaşların süzülmesini zor engelliyordum. Tam mutsuzluğa kapıldığım anda gördüm onu. Sanki ışığa arkasını dönmüş, gölgesiyle mutsuz bir yüzü vardı.”
Kayhan, Namık, Orhan, Coşkun, Bahtiyar, Albert, Kürt Tahir ve diğerleri… Esrarengiz bir cinayetin ve masumane bir aşkın öyküsü bu. Özverili bir gazeteci, işinin ehli bir polis ve İstanbul…
Ayhan Kudat’ın kaleminden George Simenon tarzı bir ustalıkla çıkan bu büyülü satırlar okuyucuyu baştan sona sarıyor, hem günümüz İstanbul’undan renkli portreler sunuyor hem de İstanbul’un görünmeyen yüzünü, o çirkin çocuğu bizlere tüm çıplaklığı ile bir kez daha gösteriyor.