Felsefî-Teolojik Antropoloji, gerek kavramsal çerçevesi ve içeriği, gerekse terminolojisi ve metodolojisi itibariyle, ele almaya çalıştığımız bu mütevazi çalışmada, ilk kez araştırma konusu yapılıp, çok kıymetli bilim dünyasına takdim edilen yeni bir disiplindir. Bu disipline dair eserde ortaya konulan tematik ve problematik içerik, sadece ilgili disipline yaklaşılabilecek mümkün modellerden bir tanesi olduğunun ifade edilmesi gerekir. Kuşkusuz bu sahaya ilişkin önerilebilecek mümkün anlama modelleri vardır ve olmalıdır da. Yapılacak akademik çalışmaların zenginliği ve farklılığıyla birlikte ancak, ilgili disiplinin hem kavramsal ve tematik içeriği ve hem de terminoloji ve metedoloji ağı, kendini bilimsel olarak yetkinleştirebilecektir. Bu disiplini müstakil olarak ele almakta mümkündü.
Ancak Fahruddin er-Râzî’nin felsefî-teoloji geleneğinde ortaya koyduğu sui generis tavır, Râzî’yi öncelememizi gerekli kıldı. Bunun yanında felsefî teolojinin, antropoloji gibi daha çok tecrübeye dönük yeni bir disipline eklemlenip eklemlenmeyeceği noktasında bir takım akademik kaygıları da beraberinde getireceği muhakkaktır. Şu kadarı söylenebilir ki, ilgili çalışmaya felsefî antropolojinin ortaya koyduğu tematik ve problematik keyfiyetlerden istifade edilerek felsefeyle birleşmiş felsefî teolojinin neler katabileceği noktasında bir takım mümkün yollar ve parametreler, motive edici unsurlar olmuş ve zihnimizi aydınlatmıştır. Bunun yanında, felsefî-teolojik antropolojinin, klasik zamanlar kadar, modern zamanların da insan sorununa felsefe, teoloji ve antropolojinin disiplinler arası katkısı bağlamında eğildiği ve bunu metodik olarak merkeze aldığı bilinmeli
Felsefî-Teolojik Antropoloji, gerek kavramsal çerçevesi ve içeriği, gerekse terminolojisi ve metodolojisi itibariyle, ele almaya çalıştığımız bu mütevazi çalışmada, ilk kez araştırma konusu yapılıp, çok kıymetli bilim dünyasına takdim edilen yeni bir disiplindir. Bu disipline dair eserde ortaya konulan tematik ve problematik içerik, sadece ilgili disipline yaklaşılabilecek mümkün modellerden bir tanesi olduğunun ifade edilmesi gerekir. Kuşkusuz bu sahaya ilişkin önerilebilecek mümkün anlama modelleri vardır ve olmalıdır da. Yapılacak akademik çalışmaların zenginliği ve farklılığıyla birlikte ancak, ilgili disiplinin hem kavramsal ve tematik içeriği ve hem de terminoloji ve metedoloji ağı, kendini bilimsel olarak yetkinleştirebilecektir. Bu disiplini müstakil olarak ele almakta mümkündü.
Ancak Fahruddin er-Râzî’nin felsefî-teoloji geleneğinde ortaya koyduğu sui generis tavır, Râzî’yi öncelememizi gerekli kıldı. Bunun yanında felsefî teolojinin, antropoloji gibi daha çok tecrübeye dönük yeni bir disipline eklemlenip eklemlenmeyeceği noktasında bir takım akademik kaygıları da beraberinde getireceği muhakkaktır. Şu kadarı söylenebilir ki, ilgili çalışmaya felsefî antropolojinin ortaya koyduğu tematik ve problematik keyfiyetlerden istifade edilerek felsefeyle birleşmiş felsefî teolojinin neler katabileceği noktasında bir takım mümkün yollar ve parametreler, motive edici unsurlar olmuş ve zihnimizi aydınlatmıştır. Bunun yanında, felsefî-teolojik antropolojinin, klasik zamanlar kadar, modern zamanların da insan sorununa felsefe, teoloji ve antropolojinin disiplinler arası katkısı bağlamında eğildiği ve bunu metodik olarak merkeze aldığı bilinmeli