Dinin iki temel kaynağı olan Kitap ve Sünnet’in lafızlardan oluşması ve hükümlerin bu kaynaklardan elde edilmesi, usul-i fıkıh eserlerinde lafız ve mana ile ilgili konuların geniş yer tutmasına sebep olmuştur. Hanefî fakihler, lafızlardan elde edilen anlam ve hükümleri, konuşanın onu söylemekteki kastını göz önünde bulundurarak, ibarenin delaleti, işaretin delaleti, nassın delaleti ve iktizanın delaleti şeklinde, sistematik ve belirgin olan bir yapıya oturtmuşlardır.
Bu çalışmada amacımız, nazmın delâlet yönlerinin, günümüzde hermeneutik ve semantik gibi anlambilimsel faaliyetlerin karşısındaki yerini tesbit etmeye çalışmak ve usûl-i fıkıh için söylenen onun, lafızlar bahsi bağlamında, sadece bir gelenek üzere devam edegelen, gramatik tahlile bağlı bir yorum/delâlet biçimi olduğu zannını en azından lafız anlam ilişkisinin dayandığı bir saha olarak delâlet bahisleri ışığında, onun nassın ruhuna bağlı bir anlambilim olduğunu göstermeye çalışmaktır.
Dinin iki temel kaynağı olan Kitap ve Sünnet’in lafızlardan oluşması ve hükümlerin bu kaynaklardan elde edilmesi, usul-i fıkıh eserlerinde lafız ve mana ile ilgili konuların geniş yer tutmasına sebep olmuştur. Hanefî fakihler, lafızlardan elde edilen anlam ve hükümleri, konuşanın onu söylemekteki kastını göz önünde bulundurarak, ibarenin delaleti, işaretin delaleti, nassın delaleti ve iktizanın delaleti şeklinde, sistematik ve belirgin olan bir yapıya oturtmuşlardır.
Bu çalışmada amacımız, nazmın delâlet yönlerinin, günümüzde hermeneutik ve semantik gibi anlambilimsel faaliyetlerin karşısındaki yerini tesbit etmeye çalışmak ve usûl-i fıkıh için söylenen onun, lafızlar bahsi bağlamında, sadece bir gelenek üzere devam edegelen, gramatik tahlile bağlı bir yorum/delâlet biçimi olduğu zannını en azından lafız anlam ilişkisinin dayandığı bir saha olarak delâlet bahisleri ışığında, onun nassın ruhuna bağlı bir anlambilim olduğunu göstermeye çalışmaktır.