1948 yüzyılında İngiltere’nin desteğiyle kurulan İsrail Devleti, devam edegelen Filistin ve Orta Doğu sorunu öncelikli olmak üzere dünya siyasi gündeminin odağındaki baş aktörlerden biri. ABD’nin ise hem Orta Doğu politikası hem de ülkesindeki Yahudi lobisi destekli özel ilgisi gereği, İsrail’in hamisi pozisyonu bir vakya olarak karşımızda duruyor. Bu çerçevede Filistin sorunu, ABD’nin dahli olmaksızın çözüme kavuşamayacak gibi gözüküyor. Eski ABD başkanlarından Nobel Barış Ödülü sahibi Jimmy Carter, yayımlandığında İsrail yanlılarının yoğun eleştirilerine maruz kaldığı bu kitabında, gerek başkanlığı döneminde Filistin-İsrail sorununda taraflar arasında tesis edilmesine çalıştığı diyalog ve uzlaşma arayışlarını gerekse başkanlığı sona erdikten sonraki süreçte kurucusu olduğu vakıf aracılığıyla sürdürdüğü çabalarını kaleme alıyor. Kitap, beklentilerin üzerinde bir samimiyet ve nesnellik içeriyor, bu anlamda ön yargılara prim vermediğini söylemek mümkün. Sabık bir ABD başkanının Filistin sorununda ‘‘barış’’a vurgu yapması ve hatta onu mümkün görmesi tarihsel bir ilk ve Carter, cesaretiyle bunu başarmasının yanı sıra, çözümsüzlüğe sırtını dayayanları da huzurundan ediyor.
1948 yüzyılında İngiltere’nin desteğiyle kurulan İsrail Devleti, devam edegelen Filistin ve Orta Doğu sorunu öncelikli olmak üzere dünya siyasi gündeminin odağındaki baş aktörlerden biri. ABD’nin ise hem Orta Doğu politikası hem de ülkesindeki Yahudi lobisi destekli özel ilgisi gereği, İsrail’in hamisi pozisyonu bir vakya olarak karşımızda duruyor. Bu çerçevede Filistin sorunu, ABD’nin dahli olmaksızın çözüme kavuşamayacak gibi gözüküyor. Eski ABD başkanlarından Nobel Barış Ödülü sahibi Jimmy Carter, yayımlandığında İsrail yanlılarının yoğun eleştirilerine maruz kaldığı bu kitabında, gerek başkanlığı döneminde Filistin-İsrail sorununda taraflar arasında tesis edilmesine çalıştığı diyalog ve uzlaşma arayışlarını gerekse başkanlığı sona erdikten sonraki süreçte kurucusu olduğu vakıf aracılığıyla sürdürdüğü çabalarını kaleme alıyor. Kitap, beklentilerin üzerinde bir samimiyet ve nesnellik içeriyor, bu anlamda ön yargılara prim vermediğini söylemek mümkün. Sabık bir ABD başkanının Filistin sorununda ‘‘barış’’a vurgu yapması ve hatta onu mümkün görmesi tarihsel bir ilk ve Carter, cesaretiyle bunu başarmasının yanı sıra, çözümsüzlüğe sırtını dayayanları da huzurundan ediyor.