20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden Werner Heisenberg’in ufuk açıcı eseri Fizik ve Felsefe, modern fizikte yaşanan devrimi felsefi arka planıyla birlikte sunuyor. Meşhur Gifford seminerlerinden oluşan kitap (1958) kısa sürede bilim felsefesi literatürünün klasikleri arasındaki yerini aldı ve uluslararası ölçekte geniş bir okur kitlesine ulaştı. Modern fizikte yaşanan devrimi anlaşılır ve veciz bir üslupla özetleyen bu metinler, üzerinden yarım yüzyıl geçmesine rağmen özgünlüğünden ve kışkırtıcılığından bir şey kaybetmediği gibi, 1932 Nobel
Fizik Ödülü’nün sahibi Heisenberg’in Kopenhag Yorumu çerçevesinde savunduğu kavramlar ve düşünceler de çağdaş fiziğin temel taşı olma özelliğini sürdürüyor.
Modern fiziğin doğası ve temel özellikleri hakkında soyut bir tasvirle yetinmeyen Fizik ve Felsefe’nin satır aralarında yazarın şahit olduğu iki dünya savaşı ve sonrasının sosyo-politik gerilimlerini okumak mümkün. Kuantum fiziğinin gelişimindeki öncü rolüyle bu ‘bilimsel ilerleme’den gurur duyan Heisenberg’in, onun kötücül arzulara ve politik amaçlara kolayca alet edilebilmesinin trajik sonuçlarını izah etmekte zorlanırken son tahlilde bilimi, bilim insanını, dolayısıyla kendisini ‘kurtarma’ çabaları ise dikkatle okunup düşünmeye değer.
20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden Werner Heisenberg’in ufuk açıcı eseri Fizik ve Felsefe, modern fizikte yaşanan devrimi felsefi arka planıyla birlikte sunuyor. Meşhur Gifford seminerlerinden oluşan kitap (1958) kısa sürede bilim felsefesi literatürünün klasikleri arasındaki yerini aldı ve uluslararası ölçekte geniş bir okur kitlesine ulaştı. Modern fizikte yaşanan devrimi anlaşılır ve veciz bir üslupla özetleyen bu metinler, üzerinden yarım yüzyıl geçmesine rağmen özgünlüğünden ve kışkırtıcılığından bir şey kaybetmediği gibi, 1932 Nobel
Fizik Ödülü’nün sahibi Heisenberg’in Kopenhag Yorumu çerçevesinde savunduğu kavramlar ve düşünceler de çağdaş fiziğin temel taşı olma özelliğini sürdürüyor.
Modern fiziğin doğası ve temel özellikleri hakkında soyut bir tasvirle yetinmeyen Fizik ve Felsefe’nin satır aralarında yazarın şahit olduğu iki dünya savaşı ve sonrasının sosyo-politik gerilimlerini okumak mümkün. Kuantum fiziğinin gelişimindeki öncü rolüyle bu ‘bilimsel ilerleme’den gurur duyan Heisenberg’in, onun kötücül arzulara ve politik amaçlara kolayca alet edilebilmesinin trajik sonuçlarını izah etmekte zorlanırken son tahlilde bilimi, bilim insanını, dolayısıyla kendisini ‘kurtarma’ çabaları ise dikkatle okunup düşünmeye değer.