“Nietzsche, artık bir canavar. Putların Alacakaranlığı'nı nereye göndersem alabilirsiniz? Eğer iki hafta daha Kopenhag'daysanız cevap vermenize gerek yok.”
-21. Brandes'ten Nietzsche'ye.
-Kopenhag, 23 Kasım 1888
Nietzsche'nin ani ve baskın başarısını açıklayabilmek için, dönemimizin psikolojik yönünün gizinin anahtarına ihtiyaç duyulur. Nietzsche, çağın tüm güdülerine karşı görünmüşse de onu büyülemişti. Aşırı demokratik bir dönemdeyiz; oysa bir aristokrat olarak sevilmişti. Bu, dinci irticanın yükselmekte olduğu bir dönem; oysa açık dinsizliğiyle çağı ele geçirmişti o. Dönem, en kapsamlı ve zor sosyal sorunlarla mücadele ediyor; oysa dönemin bir düşünürü olarak bu sorunları ikinci dereceden sayıp bir kenara koymuştu.
Günümüz hayırseverliğinin ve mutluluk öğretisinin düşmanıydı; aşağılık ve kötü olan pek çok şeyin acıma, komşusunu sevme ve bencil olmama kılığında saklanabileceğini kanıtlamayı hırsla istiyordu; pesimizmle mücadele etmiş, optimizmiyse küçümsemiş; on sekizinci yüzyıl düşünürlerinin teologların dogmalarını eleştirdiği şiddetle, filozofların etiklerini eleştirmişti. Nasıl dinden ateizme dönmüşse, ahlaktan da gayrı ahlakçı olmaya dönmüştü. Yine de çağın Voltaire takipçileri, mistik olmasından dolayı onu destekleyememişti; ve çağdaş anarşistler de onu, egemenlere ve sınıflara hayran birisi olduğundan geri çevirmişti.
Tüm bunlardan dolayı da, çağımızın mayalanmakta olan pek çok şeyiyle bir şekilde uyum içinde olmuş olmalıydı, öbür türlü çağımız onu böylesi benimsemezdi. Nietzsche'yi tanımış ya da herhangi bir şekilde onunla bağlı olmuş olmak, bu günlerde bir yazarı tüm eserlerinin onu kıldığından daha ünlü yapmaya yetiyor.
“Nietzsche, artık bir canavar. Putların Alacakaranlığı'nı nereye göndersem alabilirsiniz? Eğer iki hafta daha Kopenhag'daysanız cevap vermenize gerek yok.”
-21. Brandes'ten Nietzsche'ye.
-Kopenhag, 23 Kasım 1888
Nietzsche'nin ani ve baskın başarısını açıklayabilmek için, dönemimizin psikolojik yönünün gizinin anahtarına ihtiyaç duyulur. Nietzsche, çağın tüm güdülerine karşı görünmüşse de onu büyülemişti. Aşırı demokratik bir dönemdeyiz; oysa bir aristokrat olarak sevilmişti. Bu, dinci irticanın yükselmekte olduğu bir dönem; oysa açık dinsizliğiyle çağı ele geçirmişti o. Dönem, en kapsamlı ve zor sosyal sorunlarla mücadele ediyor; oysa dönemin bir düşünürü olarak bu sorunları ikinci dereceden sayıp bir kenara koymuştu.
Günümüz hayırseverliğinin ve mutluluk öğretisinin düşmanıydı; aşağılık ve kötü olan pek çok şeyin acıma, komşusunu sevme ve bencil olmama kılığında saklanabileceğini kanıtlamayı hırsla istiyordu; pesimizmle mücadele etmiş, optimizmiyse küçümsemiş; on sekizinci yüzyıl düşünürlerinin teologların dogmalarını eleştirdiği şiddetle, filozofların etiklerini eleştirmişti. Nasıl dinden ateizme dönmüşse, ahlaktan da gayrı ahlakçı olmaya dönmüştü. Yine de çağın Voltaire takipçileri, mistik olmasından dolayı onu destekleyememişti; ve çağdaş anarşistler de onu, egemenlere ve sınıflara hayran birisi olduğundan geri çevirmişti.
Tüm bunlardan dolayı da, çağımızın mayalanmakta olan pek çok şeyiyle bir şekilde uyum içinde olmuş olmalıydı, öbür türlü çağımız onu böylesi benimsemezdi. Nietzsche'yi tanımış ya da herhangi bir şekilde onunla bağlı olmuş olmak, bu günlerde bir yazarı tüm eserlerinin onu kıldığından daha ünlü yapmaya yetiyor.