Savaşların ve zulmün kronolojisine bir gazetecinin gözünden bakmaya ne dersiniz?
20. yüzyılın sonundan bir üçüncü dünya kaleydoskobu
Polonyalı gazeteci Ryszard Kapuściński'nin meslekî deneyim ve gözlemlerine dayanarak üçüncü dünyadan haberlerin ötesindeki insan manzaraları aktardığı Futbol Savaşı, Delidolu'nun “Dünyayı Okumak” temalı kurmaca dışı eserler koleksiyonunda yerini alıyor.
Afrika'dan Latin Amerika ve Orta Doğu'ya uzanan bir coğrafyada, 1960'lı yılların dünya düzeni ve toplumsal değişimine sömürgeci olmayan Batılı bir yazarın gözünden bakan eser, 20. yüzyıl sonunda yaşanan savaşların ve zulmün gayriresmî bir kronolojisini sunuyor.
Kapuściński'nin, henüz genç bir gazeteciyken ayak bastığı topraklarda karşılaştığı tuhaf, alışılmışın dışında ve hatta yer yer absürt sayılabilecek olayları klasik haber dilinin dışına çıkarak hikâyeleştirdiği tanıklıklarından oluşan bu belgesel kitap, yaklaşık yirmi yıllık bir savaş, darbe ve devrim dönemine ayna tutuyor.
Deneyimli gazetecinin, üçüncü dünya ülkelerini duyarlıkla gözlemleyip evrensel çıkarımlarda bulunduğu yazılarını bir araya getiren Futbol Savaşı, sosyo-politik dinamikleri küçücük bir kıvılcımdan nasibini alabilecek toprakların panoramasını çiziyor. Kitaba da adını veren Futbol Savaşı, Honduras ile El Salvador millî takımlarının Dünya Kupası elemelerindeki karşılaşmalarının ardından patlak veren savaşa odaklanıyor; kitaptaki diğer yazılar Latin Amerika, Orta Doğu ülkeleri ve hatta Kıbrıs'a eğiliyor; Kongo, Kenya, Nijerya gibi çatışmaların, darbe ve devrimlerin hiç eksik olmadığı Afrika ülkelerini kalemine doluyor. Eserdeki bazı bölümler ise gazetecinin yazmayı planladığı “olası” kitapların taslaklarını oluşturuyor.
Kapuściński gözlemlerini, yaşananların arka planındaki hikâyeleri, savaşın gölgesindeki yaşamın korkutucu, tuhaf ve gülünç derecede saçma yönlerini kendine özgü diliyle anlatırken okurun zihnini soru balonlarıyla istila etmeyi de ihmal etmiyor.
“Üçüncü dünya ülkeleri, dördüncü dünya ülkeleri ve dünyadaki diğer tüm fakir ülkeler sadece kan dökmeye karar verdiklerinde ilgi uyandırmaya başlıyor. Ne kadar acı olsa da, gerçek bu.”
Savaşların ve zulmün kronolojisine bir gazetecinin gözünden bakmaya ne dersiniz?
20. yüzyılın sonundan bir üçüncü dünya kaleydoskobu
Polonyalı gazeteci Ryszard Kapuściński'nin meslekî deneyim ve gözlemlerine dayanarak üçüncü dünyadan haberlerin ötesindeki insan manzaraları aktardığı Futbol Savaşı, Delidolu'nun “Dünyayı Okumak” temalı kurmaca dışı eserler koleksiyonunda yerini alıyor.
Afrika'dan Latin Amerika ve Orta Doğu'ya uzanan bir coğrafyada, 1960'lı yılların dünya düzeni ve toplumsal değişimine sömürgeci olmayan Batılı bir yazarın gözünden bakan eser, 20. yüzyıl sonunda yaşanan savaşların ve zulmün gayriresmî bir kronolojisini sunuyor.
Kapuściński'nin, henüz genç bir gazeteciyken ayak bastığı topraklarda karşılaştığı tuhaf, alışılmışın dışında ve hatta yer yer absürt sayılabilecek olayları klasik haber dilinin dışına çıkarak hikâyeleştirdiği tanıklıklarından oluşan bu belgesel kitap, yaklaşık yirmi yıllık bir savaş, darbe ve devrim dönemine ayna tutuyor.
Deneyimli gazetecinin, üçüncü dünya ülkelerini duyarlıkla gözlemleyip evrensel çıkarımlarda bulunduğu yazılarını bir araya getiren Futbol Savaşı, sosyo-politik dinamikleri küçücük bir kıvılcımdan nasibini alabilecek toprakların panoramasını çiziyor. Kitaba da adını veren Futbol Savaşı, Honduras ile El Salvador millî takımlarının Dünya Kupası elemelerindeki karşılaşmalarının ardından patlak veren savaşa odaklanıyor; kitaptaki diğer yazılar Latin Amerika, Orta Doğu ülkeleri ve hatta Kıbrıs'a eğiliyor; Kongo, Kenya, Nijerya gibi çatışmaların, darbe ve devrimlerin hiç eksik olmadığı Afrika ülkelerini kalemine doluyor. Eserdeki bazı bölümler ise gazetecinin yazmayı planladığı “olası” kitapların taslaklarını oluşturuyor.
Kapuściński gözlemlerini, yaşananların arka planındaki hikâyeleri, savaşın gölgesindeki yaşamın korkutucu, tuhaf ve gülünç derecede saçma yönlerini kendine özgü diliyle anlatırken okurun zihnini soru balonlarıyla istila etmeyi de ihmal etmiyor.
“Üçüncü dünya ülkeleri, dördüncü dünya ülkeleri ve dünyadaki diğer tüm fakir ülkeler sadece kan dökmeye karar verdiklerinde ilgi uyandırmaya başlıyor. Ne kadar acı olsa da, gerçek bu.”