Bu kitapta okuyacaklarınız, sokak futbolunun kültürüyle harmanlanmış futbolun, yaşamın en güzel rengi olduğunu düşünen biri tarafından yazılmıştır.
Futbolla tanışmam 1982 Dünya Kupası’na denk gelir. ‘’Espana 82’’ baskılı tişörtler ve çıkartmaları dün gibi hatırlıyorum. Evde futbol konuşan, izleyen, okuyan abilerim ve babam vardı. Futbol sevgim çok erken yaşlarda başlamıştı ama, Dünya Kupası bambaşka bir şeydi. Sekiz yaşında bir çocuk olarak hayallerinin ötesinde bir dünyayla karşılaşmıştım.
’82 Dünya Kupasından sonra futbol dünyasının bir vatandaşı olmuştum. Sıradan bir vatandaş da değil öyle. Radyoda, televizyonda her maçı dinleyen, izleyen; gazetede, dergide her haberi okuyan haber fotoğraflarını inceleyen, TRT’de hangi saatte yayınlanacağı her zaman soru işareti olan, maç özetlerini izlemek için uykusuz kalan bir vatandaş.
Aklına gelen her ligi ve turnuvayı televizyonda yayınlandığı sürece izliyordum. Futbolcular, teknik direktörler, stadyumlar, şehirler, ülkeler, bayraklar, ulusal marşlar, spikerler, amigolar, hatta rakiplerin birbirleri ile olan önceki skorları gibi saymakla bitmeyecek detayın peşinden futbolcunun topun peşinden koştuğu gibi koşturup durdum.
Bu kitapta okuyacaklarınız, sokak futbolunun kültürüyle harmanlanmış futbolun, yaşamın en güzel rengi olduğunu düşünen biri tarafından yazılmıştır.
Futbolla tanışmam 1982 Dünya Kupası’na denk gelir. ‘’Espana 82’’ baskılı tişörtler ve çıkartmaları dün gibi hatırlıyorum. Evde futbol konuşan, izleyen, okuyan abilerim ve babam vardı. Futbol sevgim çok erken yaşlarda başlamıştı ama, Dünya Kupası bambaşka bir şeydi. Sekiz yaşında bir çocuk olarak hayallerinin ötesinde bir dünyayla karşılaşmıştım.
’82 Dünya Kupasından sonra futbol dünyasının bir vatandaşı olmuştum. Sıradan bir vatandaş da değil öyle. Radyoda, televizyonda her maçı dinleyen, izleyen; gazetede, dergide her haberi okuyan haber fotoğraflarını inceleyen, TRT’de hangi saatte yayınlanacağı her zaman soru işareti olan, maç özetlerini izlemek için uykusuz kalan bir vatandaş.
Aklına gelen her ligi ve turnuvayı televizyonda yayınlandığı sürece izliyordum. Futbolcular, teknik direktörler, stadyumlar, şehirler, ülkeler, bayraklar, ulusal marşlar, spikerler, amigolar, hatta rakiplerin birbirleri ile olan önceki skorları gibi saymakla bitmeyecek detayın peşinden futbolcunun topun peşinden koştuğu gibi koşturup durdum.