Necmettin Turinay, Fuzûli’den Şeyh Galib’e Aşkın Uzun Hikâyesi adlı incelemesinde, alışılagelenin aksine, şiir merkezli edebiyat tarihi anlayışından uzaklaşıyor ve klasik sanatkârların güçlü birer hikâyeci taraflarının bulunduğuna dikkat çekiyor. Bakışını bilhassa, Klasik edebiyatımızın zirve isimlerinden Fuzûli ve Şeyh Galib’e çeviren yazar, mesnevi tarzıyla kaleme alınan Leylâ vü Mecnûn, Hüsn ü Aşk gibi metinlerin klasik hikâye yahut roman olarak okunabileceğini ileri sürüyor. Sunduğu yeni perspektifle, güçlü şiirler yazmanın yanı sıra hikâye anlatma iştiyakı ile dolu olduklarına inandığı klasik sanatkârların, modern bir tür kabul edilen romana yaklaşan tavırları ile açtıkları yeni alana vurgu yapıyor. Roman türünün Türk edebiyatı ile ilişkisini ilgi çekici noktalardan ele alan Turinay, bu yaklaşımıyla onu yeni bir tarihsel düzleme yerleştiriyor.
Turinay, Türk Edebiyatı’nın vazgeçilmezleri arasında yer alan Leylâ vü Mecnûn’a ve Hüsn ü Aşk’a dair yeni yorumlar üretiyor, edebiyatımızdaki sürekliliğe işaret ederek Divan Edebiyatı ile Modern Türk Edebiyatı arasında köprüler kuruyor. Böylelikle, eleştiri ile deneme arasında bir dil ile, aşkın uzun hikâyesine erişmemizi sağlayacak ipuçlarını çıkarıp gözler önüne seriyor.
Necmettin Turinay, Fuzûli’den Şeyh Galib’e Aşkın Uzun Hikâyesi adlı incelemesinde, alışılagelenin aksine, şiir merkezli edebiyat tarihi anlayışından uzaklaşıyor ve klasik sanatkârların güçlü birer hikâyeci taraflarının bulunduğuna dikkat çekiyor. Bakışını bilhassa, Klasik edebiyatımızın zirve isimlerinden Fuzûli ve Şeyh Galib’e çeviren yazar, mesnevi tarzıyla kaleme alınan Leylâ vü Mecnûn, Hüsn ü Aşk gibi metinlerin klasik hikâye yahut roman olarak okunabileceğini ileri sürüyor. Sunduğu yeni perspektifle, güçlü şiirler yazmanın yanı sıra hikâye anlatma iştiyakı ile dolu olduklarına inandığı klasik sanatkârların, modern bir tür kabul edilen romana yaklaşan tavırları ile açtıkları yeni alana vurgu yapıyor. Roman türünün Türk edebiyatı ile ilişkisini ilgi çekici noktalardan ele alan Turinay, bu yaklaşımıyla onu yeni bir tarihsel düzleme yerleştiriyor.
Turinay, Türk Edebiyatı’nın vazgeçilmezleri arasında yer alan Leylâ vü Mecnûn’a ve Hüsn ü Aşk’a dair yeni yorumlar üretiyor, edebiyatımızdaki sürekliliğe işaret ederek Divan Edebiyatı ile Modern Türk Edebiyatı arasında köprüler kuruyor. Böylelikle, eleştiri ile deneme arasında bir dil ile, aşkın uzun hikâyesine erişmemizi sağlayacak ipuçlarını çıkarıp gözler önüne seriyor.