"İslâm Algısı", Şark-Garp ayrımında önemli köşe taşlarından birisidir. Bu algı, içeriden ve dışarıdan bakışa göre değişen bir algıdır. Bir Müslüman'ın İslâm Dinine bakışıyla,bir başka din mensubunun İslâm'a bakışı arasında fark hep vardır ve var olmaya da devam etmektedir. Bu durum; Hıristiyanlık için de Yahudilik için de diğer dinler için de geçerlidir. Garp-Şark/Batı-Doğu ayrışması ve Garp'ın Şark'a bakışında değişimin yaşanması; Türklerin İslâm'ı toptan sayılacak bir çoğunlukla kabul edip İslâm'ın bayraktarlığını yapmasıyla, Anadolu'yu ve Balkanları Türleştirip Müslümanlaştırmasıyla başlamaktadır.
Müslüman olduktan sonraki gelişlerinde Türkler; farklı dinlere mensup Anadolu'daki insanlarla Türkçe konuşup anlaşmış ve onların büyük bir kısmını hem Türkleştirmiş hem de Müslümanlastırmıstır. Türklerin İslâm'ıBatı'ya yayması; Hıristiyan Batı dünyasını endişelendirmiş ve Garp'ın hem Türkler'e hem de İslâm'a karşı tezler üretmesine yol açmıştır. Üretilen tezler, İslâm'ı anlama ve algılama ile ilgili olmuştur. Bu anlama ve algılamada bilim adamları etkin rol üstlenmiştir. Bu çalışmada; 19. Yüzyıl'a ait Garp'tan Fransız Ernest Renan ve Şark'tan da Türk Namık Kemal gibi iki bilim adamı örnek tipler olarak seçilmiştir.
Renan; "İslâm ve İlim" adlı çalışmasında, İslâm'ı İlmî gelişmeye engel görmüş, İslâm'dan kurtulmadıkça Müslümanların ilerleyemeyeceğini iddia etmiştir. Garbın bu yanlış algısını düzeltme yönünde Müslüman Türk bilim adamlarından Namık Kemal'in; ilme önem veren ve ilmi teşvik eden yegâne dinin İslâm olduğunu ortaya koyan "Renan Müdâfanâmesi" şeklinde cevabı olmuştur.
Anadolu'nun/Türkiye'nin, 12-14. Yüz yıllarda, 200 yıl gibi kısa bir sürede Türkleşip Müslümanlaşması batılı tarihçiler tarafından bir "bilmece hatta mucize" gibi değerlendirilmiştir/algılanmıştır. Bu değerlendirme/algılama; Batı'nın Türk Milletine karsı durusu döneminin de başlangıcı olmuştur. Bu karşı duruş; Haçlı Seferleri ile kendini göstermiş, günümüzde de Avrupa Birliği süreciyle yeniden gündeme gelmiştir. Batılı bazı ülkeler ve temsilcileri, Avrupa Birliğini bir "Hıristiyan Birliği" gibi görüp Müslüman olan Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınmasına karşı çıkarken; Türkiye'den de Avrupa Birliği'ni bir "Hıristiyan Kulübü" gibi görüp değerlendirenler hatta liderler olmuştur.
İnsanlığın yararına işler yapmak için karşılıklı bu yanlış algıları gidermek, engelleri aşmak ve el sıkışmak gerekmektedir. Bu gereklilik; dinlerin ortak mesajlarındandır. Ortak mesajları doğru algılamaya,engelleri aşmaya ve orta yolda çözüm bulmaya yarayacak "ipuçları", bu kitapta bulunabilecektir.
"İslâm Algısı", Şark-Garp ayrımında önemli köşe taşlarından birisidir. Bu algı, içeriden ve dışarıdan bakışa göre değişen bir algıdır. Bir Müslüman'ın İslâm Dinine bakışıyla,bir başka din mensubunun İslâm'a bakışı arasında fark hep vardır ve var olmaya da devam etmektedir. Bu durum; Hıristiyanlık için de Yahudilik için de diğer dinler için de geçerlidir. Garp-Şark/Batı-Doğu ayrışması ve Garp'ın Şark'a bakışında değişimin yaşanması; Türklerin İslâm'ı toptan sayılacak bir çoğunlukla kabul edip İslâm'ın bayraktarlığını yapmasıyla, Anadolu'yu ve Balkanları Türleştirip Müslümanlaştırmasıyla başlamaktadır.
Müslüman olduktan sonraki gelişlerinde Türkler; farklı dinlere mensup Anadolu'daki insanlarla Türkçe konuşup anlaşmış ve onların büyük bir kısmını hem Türkleştirmiş hem de Müslümanlastırmıstır. Türklerin İslâm'ıBatı'ya yayması; Hıristiyan Batı dünyasını endişelendirmiş ve Garp'ın hem Türkler'e hem de İslâm'a karşı tezler üretmesine yol açmıştır. Üretilen tezler, İslâm'ı anlama ve algılama ile ilgili olmuştur. Bu anlama ve algılamada bilim adamları etkin rol üstlenmiştir. Bu çalışmada; 19. Yüzyıl'a ait Garp'tan Fransız Ernest Renan ve Şark'tan da Türk Namık Kemal gibi iki bilim adamı örnek tipler olarak seçilmiştir.
Renan; "İslâm ve İlim" adlı çalışmasında, İslâm'ı İlmî gelişmeye engel görmüş, İslâm'dan kurtulmadıkça Müslümanların ilerleyemeyeceğini iddia etmiştir. Garbın bu yanlış algısını düzeltme yönünde Müslüman Türk bilim adamlarından Namık Kemal'in; ilme önem veren ve ilmi teşvik eden yegâne dinin İslâm olduğunu ortaya koyan "Renan Müdâfanâmesi" şeklinde cevabı olmuştur.
Anadolu'nun/Türkiye'nin, 12-14. Yüz yıllarda, 200 yıl gibi kısa bir sürede Türkleşip Müslümanlaşması batılı tarihçiler tarafından bir "bilmece hatta mucize" gibi değerlendirilmiştir/algılanmıştır. Bu değerlendirme/algılama; Batı'nın Türk Milletine karsı durusu döneminin de başlangıcı olmuştur. Bu karşı duruş; Haçlı Seferleri ile kendini göstermiş, günümüzde de Avrupa Birliği süreciyle yeniden gündeme gelmiştir. Batılı bazı ülkeler ve temsilcileri, Avrupa Birliğini bir "Hıristiyan Birliği" gibi görüp Müslüman olan Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınmasına karşı çıkarken; Türkiye'den de Avrupa Birliği'ni bir "Hıristiyan Kulübü" gibi görüp değerlendirenler hatta liderler olmuştur.
İnsanlığın yararına işler yapmak için karşılıklı bu yanlış algıları gidermek, engelleri aşmak ve el sıkışmak gerekmektedir. Bu gereklilik; dinlerin ortak mesajlarındandır. Ortak mesajları doğru algılamaya,engelleri aşmaya ve orta yolda çözüm bulmaya yarayacak "ipuçları", bu kitapta bulunabilecektir.